Türk Demokrasi Tarihi Ders Notları

Demokrasi kelimesinin kökeni Yunanca dimokratia’ dan gelir. Genel olarak anlamı halkın yönetimi yahut çoğunluğun idaresi olarak bilinse de farklı tanımları ve özelliklerine göre ayrımları vardır. Uygulama bakımından dolaylı (temsili) demokrasi, doğrudan demokrasi ve yarı temsili demokrasi vardır (önemli kararlar halka danışılır). Alt yapı olarak da Doğu tipi demokrasi ve Batı tipi demokrasi olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Demokrasi en güzel şekillinin cumhuriyette bulmuştur ancak demokrasi olması için cumhuriyet olması şart değildir. Önemli olan kuvvetler ayrımıdır. Yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin ayrı olması son derece önemlidir. Zira demokrasi işlemezse anarşi rejim oluşur. İngiltere’de Monarşi olmasına karşın demokratiktir. Krallık halk tavizler vererek günümüze kadar kendini korumayı başarmıştır.
Osmanlı’da Demokratikleşme Hareketleri
Osmanlı demokratikleşme hareketleri III. Selim ile başlıyor. Senedi ittifak, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, I. Meşrutiyet, II. Meşrutiyet ile sürmüştür.
Osmanlı askeri bir devletti seferlerin durmasıyla çarkın durmasına neden oldu. Devlet çöküşe geçti. Bu yüzden III. Selim ilk olarak askeri ıslahatlardan başlıyor. III. Selim demokratikleşmeden ziyade kötü gidişe dur demek için hareket geçiyor. Nizam-ı Cedit ile yeni bir düzen kuruyor. Ancak bu düzenle ulemanın çıkarına taş koyuyor. Zaten bozuk olan hükümdar, ulema ve yeniçeri arasındaki ilişki bu dönem daha da kötüye gitti.
1921 Anayasası (20 Ocak 1921)
20 Ocak 1921’de ilan edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanun’u Türkiye Devleti’nin ilk anayasasıdır. Kısa bir anayasa olmasına rağmen yerinde yönetim ve yerel yönetim ilkelerini esas almıştır. İlk kez Türkiye Devleti tabiri kullanılmıştır. Bir geçiş anayasasıdır ve Türk tarihinin en yumuşak anayasadır. Meclis hükümeti sistemini ve kuvvetler bilgi esastır. 23 madde 1 ekten oluşmaktadır. İlk dört maddesi önemlidir.
- Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Bu gücü ancak meclis kullanır. Meclisten üstün bir güç yoktur.
- Yasama, yürütme, yargı meclise aittir. (kuvvetler birliği)
- Din ve şeriat işlerini yürütmek TBMM’ye aittir.
- Padişah ve halifenin geleceği meclisin vereceği karara bağlıdır.
1924 Anayasası
24 Anayasası, 1961’e kadar tam 37 sene yürürlükte kalmış olup en uzun yürürlükte kalan aynı zamanda üzerinde en fazla değişiklik yapılmış anayasamız olmuştur. Sert anayasa olarak bilinir. Kuvvetler birliği ve egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ilkesi sürdürülmüş. Ancak yargı bağımsızlaştırılmıştır. 1928’de laikliğe aykırı görülen Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır ibaresi kaldırılmıştır. 105 madde 6 bölümden oluşur. İlk 8 maddesi genel esasları içermektedir. Bu esaslar Osmanlı ile bütün ilişkileri kopardığı için ihtilali bir nitelik göstermektedir.
1. Türkiye Devleti bir cumhuriyettir.
2. Türk Devleti’nin dini İslam, dili Türkçe başkenti Ankara’dır. (1928’de devletin dini İslam’dır maddesi çıkarılarak anayasa laik hale getirilmiştir.)
3, 4, 5. maddeleri hakimiyetin kayıtsız şartsız Türk milletinde olduğu bu yetkinin meclis tarafından kullanılacağı ve meclisin üstünlüğü ifade edilmiştir.
6. yasama, yürütme ve yargı ile ilgili hükümler yer alır. Buna göre yasama ve yürütme meclistedir.
7. madde ise yargı yetkisini bağımsız mahkemelere bırakmıştır.
9-30. arası maddeler yasama işlerini düzenler bu maddeler arasında en dikkat çekenin 10 ve 11. Maddeler olduğu görülmektedir. Seçme ve seçilme hakkı yalnızca erkeklere verilmiştir. (Bu durum 1934 yılında düzenlenmiştir.)
31-52. arası maddeler yürütme işleri düzenlenmiştir. Devlet başkanı aynı zamanda yürütmenin başıdır. Ancak yasama açısından yetkileri semboliktir.
53-67. Maddesi yargı ile ilgilidir. Yüce divanın çalışma biçimini ortaya koymuştur. Yargının bağımsızlığı güvence altına alınmıştır.
68-88 maddeler arası kamu özgürlükleriyle ilgilidir. Her vatandaş özgür doğar, özgür yaşar özgürlük başkalarının hakkına zarar vermeyeceği kadar geçerlidir. Her türlü zümre, sınıf, aile ve kişi ayrıcalıkları kaldırılmıştır. Herke kanun önünde eşittir. Can, mal, konut dokunulmazlıkları vardır. İşkence, eziyet, mala el koyma, angarya yasaktır. Asayişe ve terbiyeye, kanunlara aykırı olmama koşulu ile her türlü dinsel toplantı serbesttir. Haberleşme gizlidir. Vergiyi sadece devlet toplar. Vatandaşın toplanma ve dernek kurma hakkı vardır. Eğitim öğretim serbesttir. Sadece ilkokul zorunludur. Anayasanın
99-105. Maddeleri arası illerin yönetiminden, memurlardan ve mali işlerden bahseder. Anayasada bu bölüm diğer dünya anayasalarında I. bölüm olmasına rağmen bizim anayasamızda son kısımdır.
Farklılıkları
1921 | 1924 |
Meclis hükümeti sistemi | Kabine sistemi |
Seçimler 2 yılda bir yapılır | Seçimler 4 yılda bir yapılır |
Yargı TBMM’ye bağlıdır | Yargı bağımsızdır |
Geçiş anayasası | İhtilali anayasa |
23 madde 1 ek | 105 madde 6 bölüm |
Benzerlikleri
- Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir
- Güçler birliği TBMM’ye aittir.
- Meclisin üstünde güç yoktur.
MAKALELER
Demokrasi Kavramı, Toplumsal Değerler ve Birey – Prof. Dr. Şafak Ural
Devlet; sosyal, tarihi, kültürel dayanakları olan ve aynı zamanda bir zorunluluk sonucu ortaya çıkan bir organizasyondur. Devlet, toplum ve birey arasında bir uyumun olması lazımdır aksi halde sistem tam olarak işlemeyecektir. Bu ilişki de demokrasi aracılığıyla düzenlenebilmektedir. Zira demokrasi, insan onuruna en fazla sahip çıkan onu yücelten, onun gelişmesi için en uygun zemini sağlayan bir sistemdir. Sadece insanın insanla değil, insanın toplum ve devletle olan ilişkisini düzenler.
Demokrasi, etimolojik olarak “halk iktidarı” anlamına gelmekle birlikte günümüz toplumlarında çok farklı anlamlar kazanmıştır. Bu da kavramın genel bir tanımının verilmesini güçleştirmiştir. Demokrasi, toplumsal değerleri biçimlendirirken kendisi de bu değerlerden etkilenir. Demokrasi; sosyal yapı, kültürel doku ve toplumsal değerlere göre bir anlam kazanır dolayısıyla bu değerler açısından analizi edilmek suretiyle meydana getirilmelidir. Aksi halde demokrasi yalnız kağıt üzerinde kalır. Demokrasinin işleyişini karakteri için üç temel kavram mevcuttur. Bunlar birey, toplum ve devlettir. Demokrasi bu üç kuvvet arasındaki ilişkiye göre düzenlenmesi gereken bir sistemdir. Zira kağıt üzerinde kalan demokrasi yerini anarşiye bırakır.
Batı tipi demokrasinin temeli Ortaçağa kadar gitmektedir. Aydınlanma dönemi, Fransız İhtilali ve Amerikan Bağımsızlık Savaşı gibi olaylar Batı tipi demokrasi kavramının şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Batı tipi demokrasinin en belirgin özelliği serbest seçimle ve açık oyla teşkil edilen bir parlamentonu dolayısıyla temsili sistemin mevcudiyetidir.
Kuvvetler ayrılığı ilkesi demokrasinin temel özellikleri arasındadır. Zira kuvvetler ayrılığı, kuvvetler arasındaki dengeyi oluşturur. Özellikle yargı gücünün bağımsız olması, yürütme ve denetleme gücünün doğru ve yerinde kullanılmasının da teminatı olarak kabul edilir. Bu anlamda demokrasi, bir kuvvetler dengesi olarak da karşımıza çıkar. Ancak kuvvetler ayrılığı gerekli olmakla birlikte yeterli değildir. Bireylerin de düşünce ve davranışları kuvvetler ayrılığının gerektirdiği şartlara uygun olmalıdır.
Demokrasinin en belirgin özelliği bireylerin haklarını en yetkin şekilde korumasıdır. Ancak birey hakları, bireylerin her istediğini yapabilme özgürlüğü demek değildir. Toplumsal öncelikler, bireyin taleplerinden önce gelir.
Türkiye’de Demokrasi’nin Gelişim Süreci-Hüseyin Tosun
Yunanca bir kelime olup “halk egemenliği” veya “çoğunluğun egemenliği” anlamına gelen demokrasi, günümüzde eski Yunanistan’dakinden çok farklı bir anlama bürünüştür. Demokratik rejimin tarihsel gelişiminde siyasal temsil, yani halkın yönetime katılma isteği itici güç olmuştur. Avrupa uygarlığının insanlık tarihindeki tartışılmaz en önemli katkısı, demokrasiyi kitlelere mal eden bir siyasal mekanizmayı geliştirmiş olmasıdır. Öyle ki demokrasi, şu an yeryüzünde uygulanmakta olan yönetim biçimlerinin en iyisi olmakla birlikte aynı zamanda en zor olanıdır.
Çağdaş demokrasilerde iktidar sadece belirli temsil organları tarafından değil, aynı zamanda baskı grupları tarafından da desteklenmektedir. Türkiye’de demokrasi yolunda sorunlar yaşanmıştır. Ancak bu sorunlar Türk ulusunun yürümekte olduğu demokrasi yolculuğundan döndürememiştir.
Osmanlı Devletindeki Gelişmeler
Demokrasinin Türkiye’de yaklaşık 200 yıllık bir tarihi gelişim süreci vardır. Osmanlı Devleti’nde ıslahat çalışmalarıyla başlayıp 1808 Sened-i İttifak ile devam eden, 1876 yılında Kanun-i Esasi’nin ilanı ile gelişen, 1908 İkinci Meşrutiyetin ilanıyla süren ve Kanun-i Esasiyle önemli ölçüden şekillen bir temeli vardır. 17. yüzyılında sonlarından itibaren idareciler devletin bozulan dengesini düzeltmeye yollar aramıştır. Bu doğrultuda gerçek reformlar 18. yüzyılda yapılmaya başlanmış ve Osmanlı Devleti’nin çağdaşlaşma hareketi başlamıştır. Padişah III. Selim zamanında devletin kötü gidişatını durdurmak için alınması gereken önlemleri belirlemek üzere ülkenin ileri gelen devlet adamlarından bir Meşveret Meclisi (Danışma Meclisi) toplanmıştır. Bu durum ülkede meşruti yönetim lehine yapılmış önemli bir adımdır.
Merkez ile taşra arasındaki ilişkiyi düzeltmek ve güçlendirmek için 7 Ekim 1808 tarihinde “Sened-i İttifak” adı verilen bir belge imzalanmıştır. II. Mahmut, devletin içinde bulunduğu kötü durumdan çıkabilmesi için istenmeyerek de olsa bu belgeyi onaylanmıştır. Sened-i İttifak Padişahın yetkilerini kısıtlamasından dolayı Tanzimat dönemine giden yolun açılmasında yararlı olmuştur. O zamana dek tek mutlak siyasal güç olan padişahın yönetimdeki ağırlığı Sadrazama geçmiş ve bu gelişmelerin sonucu olarak “Babıali” kavramı bundan sonra sık sık kullanılmaya başlamıştır.
Sened-i İttifak’dan başka Sultan II. Mahmut döneminde devlet ve toplum hayatını değiştiren reformlar yapılmıştır. Bozulmuş olan devlet düzenini yeniden tesis edebilmek için çağdaş dünyada geçerli olan hukuk devletine yönelmiştir. Bu amaçla üç önemli meclis kurulmuş “Meclisi Ahkamı Adliye”, “Darı Şurayı Babı Ali” ve “Darı Şurayı Asker”. Bu durum meşruti yönetime gidiş için bir aşama olmuştur.
3 Kasım 1839 Tarihinde Osmanlı Devleti’nin Anayasacılık hareketinde önemli bir yeri olan Tanzimat Dönemi başladı. Bu fermanla padişahın yetkileri tek taraflı olarak kısıtlanmış ve hukuk kurallarına uygun hareket edeceği konusunda, iç ve dışa karşı kendisini bağlamıştır. Hemen hemen aynı vaatleri taşıyan Islahat Fermanı 1856’da ilan edilmiştir. Bu ferman ile Müslüman uyruklar ile Hıristiyan uyruklar arasında hak, vergi, askerlik, eğitim, kamu hizmetlerine girme yönündeki farklar kaldırılarak eşitlik sağlanmak istemiştir. Muhassıl denen yöneticilere yardımcı olmaları için Müslüman ve gayrimüslimlerden halkı temsilen halkın seçecekleri temsilcilerden meydana gelen Muhassıllık Meclisleri kurulmuştur. Bu meclisler Türkiye’de halkın yönetim katılma geleneğinin bir başlangıcı olarak görüldüğünden son derece önemlidir.
Yapılan reformları aydınlar benimsemiş ve desteklemişlerdir. Ancak 1860’lı yıllara gelindiğinde yapılanlar yeterli görünmemeye başladı. Daha ileri düzeyde reform yapılması gerekliliği zorunlu olarak görüldü. 1865 yılında Genç Osmanlılar Cemiyeti’ni kuruldu. Bunların açık ve gizli olarak yurt içinde ve dışında yaptıkları siyasi mücadelenin sonunda 23 Aralık 1876 da Kanun-i Esasi ilan edilmiştir. Böylece Tanzimat Dönemi sona ermiş Meşrutiyet Dönemi başlamıştır. Kanun-i Esasi ile keyfilikleri önleyen üstün bir hukuk düzenin kurulması yönünde büyük bir adım atılmış ve siyasal sistemde de değişiklikler yapılmıştır. Osmanlı topraklarında yaşayan tüm halklar Osmanlı sayılmış ve onlara bir takım bireysel haklar tanınmıştır. Ayrıca Meclis-i Ayan ve Meclis-i Mebusan oluşturulmuştur. Böylece halkın ülke yönetimine katılma ilkesi benimsenmiştir.
İlk Osmanlı parlamentosu 19 Mart 1877’da toplanmıştır. Bu meclis maliyeyi, yönetimi, hatta dış politikayı yönlendirmeye başlamıştır. Meclis-i Mebusan’ın salahiyetlerini tehdit etmesi üzerine Rus Harbi’ni fırsat bilen II. Abdülhamit, 14 Şubat 1878’de Meclisi süresiz kapatmıştır. Tebaadan gelen bir hareket olmayan ve siyasal örgütlere dayanmayan I. Meşrutiyet dönemi çok kısa sürmüştür. Osmanlı aydınının demokratik hak isteği engellenmiş ve özgürlüğü kısıtlanmıştır. Bu durum ülkede yeniden özgürlük mücadelesinin başlamasına neden olacaktır.
Meclisin kapatıldığı özgürlüklerin kısıtlandığı ortam içinde İttihad-i Osmani Cemiyeti kuruldu. Jön Türkler adıyla anılan bu grubun amacı II. Abdülhamit baskısına son vermek, Kanun-i Esassiyi tekrar yürürlüğe koymaktı. Nitekim Jön Tüklerin faaliyetleri ve Balkan halkının da yardımıyla 23 Temmuz 1908’de Sultan Abdülhamit, anayasayı tekrar uygulayacağını, Meclis-i Mebusanı yeniden açacağını ve bütün hürriyetlerini yeniden yürürlüğe koyacağını duyurdu. Böylece yeniden anayasalı döneme geçilmiştir. Yapılan seçimler sonucunda 17 Aralık 1908’de Meclis-i Mebusan çalışmalarına başlamıştır. Meşrutiyetin yeniden ilanıyla ülkede çoğulcu ve yarışmacı bir demokratik yaşamın başlanacağı umuldu. Ancak kısa sürede umutlar söndü. Siyasal iktidarını kaybetmemek için, demokratik ilkelerle bağdaşmayan seçimlerde devlet gücünün kullanılması geleneğinin tohumları ekilmiştir.
1909’da 1876 Anayasasının kısıtlayıcı hükümleri kaldırılarak köklü değişiklikler yapıldı. Meclisin yetkileri arttırılıp, padişahın yetkileri azaltılmıştır.
İtihatçılar meçlideki güçlerini koruyabilmek için meclisin kapatılmasını sağlamışlardır. 1 Mayıs 1914’de yeniden açılan meclis 21 Aralık 1918’de Padişah Vahdettin’in dağıtmasına kadar sürmüştür.
Osmanlı Devleti’nin son mebussan meclisi 12 Ocak 1920’de toplanmıştır. Bu meclis gizli bir oturumda Misak- Milliyi kabul etmiştir. 16 Mart 1920 yılında İtilaf Devleti’nin İstanbul’u işgal etmesi ve bazı üyelerini tutuklanması üzerine Meclis çalışmalarına 18 Mart 1920 itibariyle ara vermiştir. Bundan sonra da padişah meclisi resmi olarak dağıtmıştır. Böylece yerleştirilmeye çalışılan parlamenter sistem fiilen ve hukuken sona ermiştir.
Sonuç olarak tüm bu evreler Türk demokrasinin tohumlarının atıldığı dönemler olmuştur.
Cumhuriyet’in İlk Yıllarındaki Gelişmeler
Mondros’tan sonra Osmanlı Devleti sona gelmişti. Erzurum ve Sivas Kongrelerinin ardından şekillenen Heyet-i Temsiliye, tüm ulus adına hareket eden bir kurul haline büründü. Mustafa Kemal Paşa Heyet-i Temsiliye başkanı olarak İstanbul’un işgalinden üç gün sonra 19 Mart 1920’de Anadolu’daki bütün komutanlıklara ve valiliklere bir genelge yollayarak, olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin toplanacağını bu doğrultuda seçimlerin yapılmasını istemiştir. Meclisin İstanbul’dan kaçıp gelen ve genelge çerçevesinde seçilen milletvekillerinden oluşmasını yararlı görmüşlerdir. Nihayetinde I. Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de Ankara’da açılmıştır. Böylece Türkiye’de ilk defa Meclis Hükümeti Sisteminin uygulanmasına başlanmıştır. Meclis, anayasa yürürlüğe girene kadar yasama ve yürütme güçlerini kendi varlığında toplamış devlet işlerini yürütmüştür. 20 Ocak 1921 Tarihinde kabul edilen Teşkilatı Esasiye Kanunu ile de bu durum hukuksal bir nitelik kazanmıştır. Buna göre Türkiye Devleti, TBMM tarafından yönetilir yasama ve yürütme meclisin elindedir. Meclis Hükümeti Sistemi benimsenmiştir.
Atatürk ve İnönü Çatışması
İnönü 1923’ten 1937 yılına kadar (21 Kasım 1924 – 2 Mart 1925 Fethi Okyar) başbakan olarak kalmıştır. Atatürk’ün İnönü başkanlığındaki hükümetlere sürekli müdahale etmesi, Hatay meselesinde izlemesi gereken politika konusunda anlaşamamaları, Atatürk Orman Çiftliği için yapılan harcamaların İnönü tarafından eleştirilmesi gibi sorunlardan kaynak anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Ancak ikilinin arasındaki temel sorun Atatürk’ün liberal, İnönü’nün ise devletçi ekonomiyi desteklemesi idi. İnönü’den sonra Bayar’ın Başbakanlığa getirilmesi aralarındaki anlaşmazlığın büyük çoğunlukla ekonomi sebebiyle olduğunu ortaya koymaktadır.
CHP’nin Devletleşmesi
- CHP’nin 10-18 Mayıs 1931 Tarihli CHP’nin 3. Kongresinde önemli kararlar alınmıştır.
- Partinin programı kabul edilmiştir.
- Güçler birliği ilkesinin devamına karar verilmiş.(Demokrasi için kuvvetler ayrımı ı gerekir dolayısıyla demokratik bir yönetim olduğu söylenemez.)
- Tek dereceli seçim sistemi kabul edilmiş.(Tek dereceli seçim sistemi ise doğrudan halkın seçmesiydi. Biz de referanduma gidilmesi. İki dereceli seçim sistemi siz adayı seçip adaylarda sizin adınıza karar vermesi.)
- Kadınlara oy hakkının verildi.
- Devletçilik ve inkılapçılık eklenerek Altı Ok tamamlanmıştır.
- Parti genel sekreteri Recep Peker tarafından programı halka anlatmak için Halk Fıkrası Hatipleri teşkilatı kurulur.
- 10 Nisan 1931’de Türk Ocakları, Halkevlerine dönüştürülür.
- 10 Ekim 1935’te Mason Derneği bütün mal varlığı Halkevlerine intikal ettirilerek kapatılır.
- 10 Mayıs 1935’te Türk Kadınlar Birliği kapatıldı. Kapatılmasının nedeni kadınların solcu bir tavır sergilemeleri CHP’nin içinde kadınlar için ayrı bir kol açılır.
- 1940 sonrasında Halk Odaları kuruldu 1932-1950 arasında 478 halkevi 4 bin 322 Halk Odası kurulmuştur.
- 9 Mayıs 1935’te 4. Kurultayda Recep Peker Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk parti devleti olduğunu açıklamıştır. Parti ile devlet bütünleşmesi bu kurultayda resmileşiyordu
- 18 Haziran 1936’da CHP Genel Başkan vekili İsmet İnönü tarafından genelge yayınlanarak parti, devlet ve hükümetin birleştiğini açıklamıştır. Buna göre içişleri bakanı aynı zamanda CHP genel sekreteri olacak ve valiler CHP il başkanı olacaktır.
- CHP’nin 6 oku 13 Şubat 1937’de Anayasaya girmiş böylece partinin genel ilkeleri devletin genel ilkeleri haline gelmiştir.
İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı Olması
11 Kasım 1938’de TBMM cumhurbaşkanı seçimi için toplandı. 11 Kasımdan önce CHP grup toplantısında gizli oy ve aday göstermeksizin seçim yapılmıştır. Buna göre 322 İnönü’ye, 1 oyda Yusuf Hikmet Bayur tarafından Celal Bayar’a verilmişti. Arkasından yapılan meclis toplantısında İsmet İnönü oybirliğiyle Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Yeni hükümeti kurma görevi ise Celal Bayar’a verildi. İnönü’nün isteği ile Şükrü Kaya ve Tevfik Şükrü Aras kabine dışı bırakılmıştır. İnönü’nün barış politikası izleyerek Atatürk döneminde muhalif olanlar ve siyaset yapmasına izin verilmeyen Fethi Okyar, Refet Bale, Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir gibi isimlerin meclise girmesini sağlamıştır.
2 Aralık 1938’de CHP olağanüstü kurultayında Atatürk’e ‘‘Ebedi Şef’’ şef sıfatı verilirken Atatürk’ün yerine yaşayan lider olarak İnönü’ye ‘’Milli Şef’’ unvanı verildi.
Bayar, Deniz Bank davasındaki yolsuzluklar nedeniyle istifa etmiştir. Akabinde Refik Saydam başbakan oldu. Ayrıca İnönü, İş Bankası’ndaki Bayar’ın kadrosunu tasfiye etti. Kendisine ait Pembe Köşk’ten cumhurbaşkanlığı köşküne taşındı.
29 Mayıs 1939’da CHP’nin 5. Büyük kurultayında müstakil grup kuruldu. Partinin milletvekillerinden kurultay tarafından seçilen 21 kişi mecliste bağımsız bir kimlik taşıyacaktı. CHP meclis grubu toplantılarına görüş bildirme ve oy kullanma hakkı olmaksızın katılacaklardı. Meclis toplantısında ise görüşlerini grup olarak açıklayacaklardı. Haziran 1939’da CHP ile devlet arasındaki ilişkiyi zayıflatmak için valiler CHP il başkanlığı görevinden alınmıştır.
10 Mayıs 1946’da CHP 2. Olağanüstü kurultayında İnönü’ye verilen değişmez genel başkanlık unvanı geri alındı.
1961 Anayasası’nın Özellikleri (9 Temmuz 1961)
- İki meclisli parlamento (Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu) sistemini kabul edilmiştir.
- Kuvvetler ayrılığı prensibi getirildi.
- Yürütme organı Cumhurbaşkanı ve Bakanlar kurulu tarafından oluşur.
- Meclis yasaların kabulünde son söze sahiptir
- Hukuk devleti ilkesi benimsenmiştir
- Sosyal devlet anlayışı benimsenmiştir
- Seçimlerin serbest, gizli, eşit, tek dereceli genel oy ilkelerine göre yapılacağı belirtilmiştir
- Çoğunlukçu demokrasi anlayışından çoğulcu demokrasi anlayışına geçildi
- Temel hak ve hürriyetlerle ilgili geniş düzenlemeler yer verilmiştir
- Üniversitelere ve TRT’ye özerk statü tanındı
- Anayasa Mahkemesi kuruldu
- DPT kuruldu
- Milli Birlik Komitesi kuruldu.
1961 Anayasası’nda 1971-1973 Ara Rejimleriyle Yapılan Rötuşlar
Bu değişikliklerin ana nedeni 1961 Anayasası’nın devlet otoritesini zayıflattığı ve devleti güçsüz kılmasıdır.
- Bakanlar kuruluna KHK çıkarma yetkisi verilerek yürütme güçlendirilmiştir
- Temel haklara sınırlama getirilmiştir
- Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kurularak askerlerle idari işlemler Danıştay’ın görevinden çıkartılmıştır
- Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulmuş
- TRT’nin özerkliği kaldırılmış üniversitelerin özerkliği azaltılmıştır