Struma Faciası
24 Şubat 1942’de içinde sekiz yüze yakın Yahudi göçmenin bulunduğu Struma adlı gemi Karadeniz’de bir denizaltı tarafından torpillendi. Sadece bir kişinin sağ kurtulduğu gemi, II. Dünya Savaşı’nda yaşanan kör dövüşünün kurbanıydı aslında.
Almanya’nın 1940’ta Romanya’yı işgali üzerine Yahudi aleyhtarlığı bu ülkeye de sıçramış, Yaş’ta 4000 kadar Yahudi katledilmişti. Korkuya kapılan Yahudiler için İngiliz yönetimindeki Filistin’e gitmek bir kurtuluş yolu olabilirdi. Üstelik “Yahudi Aliyah” örgütü Filistin’e göçü teşvik ediyordu. Bu sıralarda gazetelerde gemiyle Filistin’e yolcu taşınacağı ilanları görülmeye başladı. 769 Yahudi yüklü miktarlarda paralar ödeyerek bu yolculuğa katılmaya karar verdiler. İlanlarda İngiliz Quenn Mary transatlantiğinin fotoğrafları kullanılmıştı. Gerçekte ise yolcuları taşıyacak olan gemi bir transatlantik değil, bir yük gemisiydi ve adı Struma’ydı.
Struma, Panama bandıralı bir Bulgar gemisiydi; perişan görünüyordu. Yine de 12 Aralık 1941’de 769 yolcu ve on mürettebatla Romanya’nın Köstence Limanı’ndan ayrıldı. Kısa süre sonra geminin motorlarından biri arızalandı. Açık denizde uzun süre sürüklenen gemi yine bir Romen limanında yüklü miktarda bir paraya tamir edildi. Ama asıl sürpriz onları İstanbul’da bekliyordu.
Struma Yahudi göçmenlerle İstanbul’a geldiğinde İngiltere, Türk Hükümeti’ne bir nota vererek geminin Filistin’e gitmesine izin verilmesini istedi. Gerçek şuydu, İngilizler, II. Dünya Savaşı şartlarında Arapları kışkırtacak bir problem istemiyorlardı. Bu yüzden 1939’da manda yönetiminde tuttukları Filistin topraklarına Yahudi göçüne kısıtlama getirmişlerdi. Daha da önemlisi, Yahudilerin Filistin’e göçünü organize edenler bu durumu yolculardan gizlemişlerdi. İstanbul Boğazı’ndan geçiş için bekleyen gemide yiyecek sıkıntısı baş göstermiş ve ikmal imkânları bulunmuyordu.
Türkiye gemide yaşanan dram ile İngiliz baskısı arasına sıkıştığından zaman kazanmak istiyordu. Geminin motorlarından birinin arızalı oluşu iyi bir bahane olabilir ve bu süre içinde yeni bir durum belirebilirdi. Öyle de oldu. Motor arızası sebebiyle gemi limanda tutulmaya başlandı. Bu arada İngiltere Büyükelçisi gemiye geçiş izni verilmemesi ama Çanakkale’ye doğru açılmasına da ses çıkarılmaması gibi garip bir açıklama yaptı. İngiltere parlamentosu bu açıklamayı sert bir dille eleştirdi. Görünen o ki, aslında
Türkiye’ye hiçbir alternatif denememesi söyleniyordu.
Bu sırada İstanbul’da demirlemiş olan Lily adlı lüks bir Yahudi gemisi daha bulunuyordu. 200 kişilik bu gemi gerçekte göçmen organizasyonları için satın alınmıştı. Ne var ki, onlar yolcularını taşımaya yanaşmıyorlardı. Gemidekiler için şimdi tam bir belirsizlik doğmuştu. İstanbul’da Yahudi cemaatinin önde yeni gelenleri bir yol aramaya başladılar. Acaba İstanbul’dan karaya çıkıp demiryolu ile Filistin’e ulaştırılması söz konusu olabilir miydi? Bu fikir iyi gibi görünüyordu. Ama bu defa Almanya, Türkiye’yi “Gemide salgın hastalıkların olduğu kimsenin karaya çıkarılmaması gerektiği” hususunda uyardı. Bunun anlamı gemidekilerin her ne olursa olsun Filistin’e gitmesine Almanya’nın da karşı çıktığıydı. Türkiye, İngiltere ve Almanya tarafından tam bir kıskaca alınmıştı. 10 hafta boyunca kıyıda bekleyen gemiye Kızılay ve İstanbul’daki Yahudi cemaati yardımda buluyordu.
Olayı uzaktan izleyen Amerika ise gemide bulunan yolculardan birinin dışarı çıkarılmasını sağlamakla yetindi. Bu kişi Standart Oil Petrol şirketinin Romanya Müdürü Martin Segall’di. Aynı şirketin Türkiye temsilcisi Vehbi Koç’un hükümet nezdinde girişimleriyle Segall ve ailesi gemiden indirildi. Amca doğum sancılan tutan bir hanım da indirilenler arasındaydı. Türkiye Struma’nın içindeki yolcularla beraber geri dönmesini istedi. Struma, 24 Şubat 1942’de Karadeniz’e açıldıktan bir süre sonra bir denizaltı tarafından torpillendi. Hızla sulara gömüldü. Gemiden sadece bir kişi sağ kurtuldu.
Gemiyi hangi devletin batırdığı uzun yılar tartışıldı. Herkes birbirini suçladı. SC-213 kodlu Rus denizaltısının “geminin 1118 metreden başarıyla batırıldığı” yönündeki anonsunu kimse duymamıştı.