Siyasal Düşünceler Tarihi Ders Notları

Filozoflar

Sokrates (İ.Ö. 449-399)

Atinalı bir aileden. Babası heykeltıraş yapan bir zanaatçı. Babasından kalan mirasla yaşamı boyunca çalışmadan geçinmiştir. Yaşamı halkçaydı, ama düşünüşü aristokratçaydı. Demokratik toplumu ve demokratik yönetimi beğenmiyordu. Bilge bir azlığın yönetimini savunuyordu.

Atina toplumunda olmayan tek şey erdemdi. Erdem, iyiyi kötüden ayırt edebilme yeteneği, neyin iyi neyin kötü, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmektir. Bu durumda erdem bir bilgi türüydü. Bilgi olduğuna göre öğretilebilir bir şeydi. Filozoflarda bu erdem vardı ve bu nedenle yöneticilerin filozoflardan olması gerektiğini söylerdi. Demokrasi yönetiminden dolayı yönetici seçimle veya kura yönetimi ile makamına gelirken, gemilere kaptan alırken kura veya seçimle değil en usta olan göreve getiriliyordu. İşte buna kızıyordu. Aristokratlar içindeki bilge kişiler yönetimde yer almalıydı.

Sokrates, Sofistlerin bazı inançları aklın süzgecinden geçirerek eleştirmelerinden etkilenip, benimsemiştir. Bu yüzden bazı yazarlar onu da sofist kabul eder. Ancak, Sokrates’in Sofistlerin birden çok gerçeğin olabileceği ya da hiç bir gerçeğin olmadığı konusundaki düşüncelere karşı tutum takınmıştır.

Apollon kahini “dünyanın en bilge kişisi kimdir ?” sorusuna Sokrates diye yanıtlamış. Bu duruma şaşıran Sokrates böyle olmadığını kanıtlamak için her türlü meslek gurubundan insanlarla konuşup kendinden daha bilgesini aramaya koyulmuş. Nihayetinde anlamış ki insanların bilgisiz oldukları halde bunun bilincinde olmadıklarını kendisinin de hiç bir şey bilmemekle birlikte hiç değilse bir şey bilmediğini bilmektedir. Zaman boyu bu durumu Atinalıların yüzüne vurup insanları kızdırıp, utandırmıştır. Bununla beraber ı kızdırıp, utandırmıştır. bununla ramaya ı tutum taonun alaylı, eğlenceli ama bilgece soruşturmasını izlemek için gençler başına toplanmıştır. Nihayetinde o kadar çok düşman kazanmış ki, gençlerin ahlakını bozmak Atina tanrılarına saygısızlık edip yeni tanrılar uydurmakla suçlanarak, Halk Mahkemesine verilmiş; yargılanıp suçlu bulunmuş. Baldıran otu şerbeti içirilerek öldürülmesine karar verilmiş. Öğrencilerinin onu kaçırmaya gelmelerine karşın, “Atina’nın yasaları yararıma iken onlardan yararlandım, zararıma olduğu zaman onlara uymaktan kaçınmam vatandaşlığa sığmaz” diyerek, zehri içerek ölüme yatmıştır.

Platon (427-347)

Poseidon’a dayandığı söylenen Kodros sülalesinden (Aristokratik Tutum). Olimpiyatlarda başarılar kazanmış yakışıklı bir sporcudur. 20 yaşında Sokrates’in çekimine kapılınca sporu ve sanatı bırakıp kendini düşünce yaşamına vermiş. Yunan toplumuna düşünceleriyle fayda sağlamaya can atarken, Otuz tiranlar arasındaki akrabaları ona bu fırsatı sunmuş ancak onların demokrat vatandaşlara karşı giriştikleri terör eylemleri onu oligarşik partiden soğuttu. Demokratların ise en sevdiği hocası Sokrates’i ölüm ile cezalandırmaları üzerine onlardan da soğudu. Nihayetinde kendisini politika kuramına verdi. Syrakuza kralı kendisinin siyasal düşüncelerinden yararlanmak için ona bir fırsat verir ancak reform önerilerinin savsakladığı görülünce kralla arası bozulur. Bundan sonra köle pazarında satılır. Atina’ya dönen Platon, Heros Akademikos’un mezarının yanında ki arsada felsefe okulu (akademia) açar. Burada filozof yöneticiler yetiştirmeye çalışır. Ona göre “ya filozoflar kral olmalı ya da krallar filozof olmalı” nihayetinde ikinci kez başarısız bir Syrakuza serüveni yaşar ve o zaman ideal devleti kurulamayacağını kabul eder.

Siyaset felsefesinin onun düşünüşünün odak noktası olmuştur. Sokrates’in eşitsizlikçi düşüncelerini işleyip geliştirdiğini görüyoruz. Sokrates’in “bilgelerin yönetimi“ düşüncesini genel bir felsefe biçiminde sistemleştirmiş ve o da “filozofların yönetimini” savunmuş. Yönetimin filozoflara ait olması gerektiğini kanıtlamak içinde varlığı nesne (Madde) ve idea (Düşünce) olarak ikiye ayırmış. Bununla nesnenin kendini yönetemeyeceğini düşünce tarafından yönetileceği kanıtlamaya çalışmış. Toplumu yönetenler bilgeler, akıllılar yani filozoflar olmalıdır. Mitosa dayanarak (mağara efsanesi) bunu açıklamaya çalışır.

İdealar öğretisi evreni ikiye ayırır:

  • Nesneler Evreni
  • İdealar Evreni

Gerçek evren idealar evrenidir. Nesneler onun kötü bir kopyasıdır. Geçeğin bilgisi ideaların bilgisidir. Nesneler evrendeki her şeyi özellikle toplumsal kurumları olabildiğince idealar evrenine benzetmeye çalışmalı, bunun için her şeyi idealar evrenindeki biçimlere göre düzenlenmelidir.

Platon idealar ve nesneler evreni olarak iki evren bulunduğuna göre, bu iki evrenle ilgili olarak iki tür bilginin bulunduğunu söyler. Ruhun idealar evreninde edindiği, salt akıl yoluyla edinilen bilgi, gerçeğin doğru bilgisidir. “Episteme”dir. Nesneler evreninde duyularımızla edindiğimiz bilgi ise, nesneler gerçek varlıkların kopyaları oldukları için, gerçeğin bilgisi değildir; “Doksa”dır. Bununla birlikte bu dünyada gerçeğin bilgisine ulaşma şansımız vardır. Bunun için de duyu organlarıyla edindiğimiz bilgilere değil, akla güvenmeliyiz.

Platon’un Siyaset Felsefesi: Üç kitabında yoğun olarak görülür:

1-Politeia (Devlet)

2-Politikos (Devlet Adamı)

3-Normal (Yasalar)

Devlet

Toplumu yaratan şey iş bölümüdür. Ayakkabıcı çiftçiye, çiftçi ayakkabıcıya muhtaçtır. Toplumda uzmanlaşma gereklidir. Kendi aralarında uzmanlaşmalıdırlar. Ayakkabıcılar kendi dalında, çiftçiler kendi dalında uzmanlaşmalıdırlar. Buna göre halk üçe ayrılır:

Besleyiciler (üreticiler) Sınıfı: Toplumun ekonomik kesimini oluştururlar. İşçiler zanaatçılar ve çiftçiler olup, bunların kafası değil bedeni işler. Yöneticileri beslemelidirler.

Koruyucular Sınıfı: Doğuştan yürekli, güçlü ve çevik olanlar bu sınıfı oluşturur. Bu sınıfın çocuklarının yetiştirilmesi önemlidir. Eğitim şarttır. Genç ve körpe iken insan istenilen kalıba sokulabilir. Koruyucular için komünist yaşamı şart koyar. Askeri gücü olan koruyucuların, bu güce dayanarak kendi vatandaşlarına haksızlık yapılmasını önlemek içindir. Besleyiciler için tanıdığı özel mülkiyet hakkını koruyuculara tanımaz. Platon’a göre iki şey insanı işe yaramaz duruma getirir: zenginlik ve yoksulluk. Yöneticiler, işte bu iki düşmanın kente sinsice girmesini önlemelidirler. Bu sınıf için aile kurumunu ortadan kaldırır. Aile çıkarlarını gözetmek, toplum çıkarlarına ters düşer. Aile sevgisi topluma karşı sevgiyi azaltır, der. Koruyucu sınıfın kız çocukları da erkek çocukları gibi aynı eğitimden geçecektir. Ayrım yoktur. Kadınlarında savaşçı olabileceğini söyler (Dişi çoban köpekleri). Ayrıca felsefeye eğilimli erkekler gibi seçilerek filozof yönetici yapılabileceğini söyler.

Filozof-Yöneticiler Sınıfı: Koruyucu sınıf içinden felsefeye eğilimli kişiler seçilirler ve 30 yaşına kadar eğitilirler. Bunlar arasından sivrilebilenlere 50 yaşına kadar sürecek diyalektik bilgi ve felsefe eğitimi verilir. Bunu da aşanlara son basamak olan iyi ideası’nı kavramaları için son bir eğitimden geçerler, bu aşamayı da aşarlarsa yönetici olarak topumun başına getirilirler. Halk yararına, halk için düşünürler. Yalnız toplum yararına mitoslardan yaralanarak yalan söyleyebilirler.

Platon tanrın insanların mayalarına kattığı cevher olduğunu söyler, altın mayalılar yönetici, gümüş mayalılar koruyucu, demir ve tunç mayalılar besleyici olarak yatırılmıştır.

Eğitim= Koruyucu sınıf için şarttır.

Mülkiyet= Sadece üreticiler için vardır.

Ev-Kadın-Aile= Çalışırken kadın ve erkek eşittir. ()Eğitim iki cins içinde vardır.

Platon’un Adalet Ve Eşitlik İlkesi: İdeal devlet, adaletli devlettir. İdeal devlette 4 erdem vardır:

1-Bilgelik: Yöneticilerin erdemidir.

2-Yiğitlik: Koruyucuların erdemidir.

3-Ölçülülük: Hem koruyucuların hem yöneticilerin erdemidir.

4-Adalet: Tüm sınıfların ortak erdemidir.

Bir sınıfa mensup olan diğer sınıfa geçemez.

Devlet Adamı

Devlet adamının özellikleri ve görevlerinin neler olması gerektiğini araştırır.

Yönetimlerin Dolaşımı

Tarihte ideal devlete benzer bir yönetim görülmüştür ki o Patriarşi dir. Yönetim tek bir kabile şefinin eline geçince, tekin yönetimi monarşi kurulur. Birkaç kabile şefi, toplumu birlikte yönetirlerse en iyilerin yönetimi aristokrasi görülür. Tarihte daha sonra görülen monarşilerden ve aristokrasilerden farklı olarak bu yönetimlerin başında bilge yöneticiler bulunuyordu. İşte daha sonraki monarşi ve aristokrasiden ayırmak için bunlara gerçek denmiştir. Bundan sonra bozulma olur. Aristokratların mirasçılara akla değil bedene önem verdikleri için durumları korumak için akıldan çok duygulara, şan, şerefe, önem vermeye başlarlar ve timokrasi doğar. Timokraside şan ve şeref çok önemlidir. Koruyucuların önemi ortaya çıkar. Bundan sonra zenginliğe ve azınlığa dayalı bir tür diktatörlük olan oligarşi doğar. Yoksullar giderek daha da çok sömürülünce ayaklanırlar ve demokrasiye geçilir. Bu dönemde insanlar yasalara karşı saygılıdırlar ve yasalı demokrasi olur. Yönetim herkese eşit haklar sağlar. Ancak eşit olmayanlara eşit haklar vermek Platon’a göre adaletsizliğin kendisidir. Özgürlüğe alışan köleler, başına buyruk olacaklardır. Bu sefer yönetim özgürlükleri kısıtlayacak. Ancak halk ayaklanıp zenginin malını almak isteyince yasasız demokrasi oluşacak. Özgürlüğü kısıtlanan insanlar (bu arada yöneticiler hakları alabilmek için oligarşik düzen kurmaya çalışırlar) aralarından tek bir kişiyi çıkarıp yönetici seçerler ve yöneticilere karşı ayaklanırlar. Tek kişinin zorba yönetimi tiranlıktır. Ancak yasasız ve tek kişiye dayandığı için bu da sürekli olmayacaktır. İdeal monarşiye geçilir. Burada tam bir dönüm söz konusudur.

Yönetimlerin Sınıflandırılması

Platon yönetim türlerini en iyiden en kötüye şöyle sıralamıştır:

  1. Monarşi
  2. Aristokrasi
  3. Yasalı Demokrasi
  4. Yasasız Demokrasi
  5. Oligarşi
  6. Tiranlık
Yönetici Sayısı Yasalı Yönetimler    Yasasız Yönetimler
Tekin Yönetimi Monarşi Tiranlık
Azınlığın Yönetimi Aristokrasi Oligarşi
Çoğunluğun Yönetimi Yasalı Demokrasi Yasasız Demokrasi

Yasalar

Platon Devlet’ te zamanın koşullarının ideal devleti kurmasına olanak verip vermeyeceğine bakmaksızın bir devlet tasarısı çizmişti. Hatta bu devletin kendisi tarafından kurulabileceğine inanıyordu. Fakat Syrakuza macerası boşa çıkınca artık var olan koşullar doğrultusunda kurulabilir bir devlet tasarısının çizmenin bilincine vardı.

“Devlet” adlı eserinde ideolojik yönü ağır basarken, Yasalar ’da bilimsel yönünün etkisini göstermiştir. Bunda insanların zayıflığı nedeniyle komünist düzeni gerçekleştiremeyecekleri kabul edilerek, koruyucular ve yöneticiler için de özel mülkiyet düzenini kabul ettiği ikinci en iyi yönetimi sunar.

Devlet toplumun ihtiyacına cevap verebilmelidir. Yönetme hakkı, yaşlı (zengin aristokrat) olanlardan bilgisi olanlardandır. Genellikle zenginlik ön plandadır. Zenginlik toprağa dayanmalıdır. Zanaatı saymaz. Servette ve mülkiyette aşırılıklar, eşitsizlikler, özel ve toplumsal kavramlara yol açar. Onun için toprak mülkiyetini eşitleştirmek gerekir. Bunun için vatandaş sayısını belli değişmez bir sayı olarak saptamalı. Bu sayı 5040 sayısıdır. Kadın, çocuk ve köleler dahil değil, Platon halk dediğinde bu 5040 vatandaşı kastediyor. Ancak bu kişisel mal değil, toplumun ortak mülkü sayılır ve vatandaşlar toprakları işletmezlerse ellerinden alınır. Ayrıca alınıp satılamaz. Toprak tek bir çocuğuna evli olmak şartıyla (kız veya erkek) geçecektir. Nüfus artışı etkilemeyecek. Nüfus azsa diğer sitelerden alınacak; fazla ise koloniler yoluyla gönderilecektir. Ayrıca polis devletinde meteoikoslar yani yabancı kimselerde vardır. Ancak bu (5040) sayıdan dolayı en fazla 20 yıl kalabileceklerdir. Platon vatandaşları ayrıca zenginliğe göre ayrılır:

1-Toprağı ve toprağın değeri kadar menkulü olanlar

2-Toprağı ve toprağının iki katı menkulü olanlar

3-Toprağı ve toprağının üç katı menkulü olanlar

4-Sadece toprağı olanlardır.

Toplumu üç ana sınıfa ayırır.

1-Vatandaşlar:  Politika ve askerlikle uğraşan sınıf.

2-Metoikoslar: Ticaret ve zanaata uğraşan sınıf.

3-Köleler:  Tarımla uğraşan sınıf.

Topraklar vatandaşlara dağıtılmış olmakla onlar bu topraklarda kendileri çalışmayacaktır. Köleler toprağı ekip biçecekler. Ayrıca vatandaşlar zanaat ve ticaretle de uğraşmayacaklardır. Ticaret işlerine yabancılar bakacaktır. (Metoikoslar)

Devletin İkinci En İyi Siyasal Kurumları

Halk Meclisi:  Tüm vatandaşlara açık bir yasama organıdır.

Üç Yüz Altmışlar Meclisi: Kura ile belirlenen otuzar kişilik gruplar, her ay farklı gruplar olmak üzere yönetim işlerine bakarlar.

Yasa Bekçileri Kurulu: Kamu çıkarlarını koruyup, hileyi önlemek amaçları içinde toplumun yasalara uygun yaşayıp yaşamadığını denetler.

Şafak Kurulu: En önemli kurumdur. Görevi toplumu en iyi yasalara kavuşturmak ve düzenin sürdürülmesidir.  Şafakta toplanırlar, Filozof eğilimliler.

Memurlar:  en önemli memurluklar üst sınıftan seçilir.

Platon Yasalar adlı eserinde Devlet ve Devlet Adamı’ndaki görüşlerinin tersine yönetimin bir kişide toplanmayıp, paylaştırılması gerektiğini ifade etmiştir.

Platon’un etkileri günümüzde dahi sürer. Platon, filozofların yönetici olmaları gerektiğini söyleyerek politikaya atılmıştır. Ancak başarılı olamamıştır. En ünlü öğrencisi Aristo’dur.

Aristoteles

Strageria’da doğdu. Babası doktor.18 yaşında Atina’ya gelir. Burada metoikos statüsündedir. Plato’un ölümüne kadar Akademia’da kalmıştır. Platon’un ölümünün ardından umduğu Akademia başkanlığına getirilmedi. Bundan sonra üç yıl boyunca 2. Filip’in oğluna hocalık yapmıştır. Daha sonra Atina’ya dönüp Akademia’ya rakip felsefe okulunu, Lykeion’u açar. Öğrencisi, Iskenderin Yunanistan’ı egemenliği altına almasıyla, Aristoteles’i Makedonya yanlısı olarak görenlerin eline fırsat geçti. Onu tanrı tanımazlıkla suçlayıp mahkemeye verdiler. Bunun üzerine Atina’dan kaçmıştır. Bundan bir sene sonra da ölmüştür.

Birçok bakımdan hocası Platon’un düşüncelerini izlemişse de bazı noktalarda ondan ayrılmıştır. Platondan aldığı eğitimle akıldan çıkarılan bilgiyle, babasından aldığı eğitimle de gözlemden çıkarılan bilgiyi işlemiş, bunların etkisiyle Aristoteles’in düşünceleri şekillenmiştir.

Organon adlı eserinde doğru bilginin tümelin bilgisi olduğunu söyler. Doğru bilgiye ulaşmak için tümdengelim yapılır; Tüm insanlar ölümlüdür, Sokrates bir insandır, Sokrates de ölümlüdür.

Aristoteles, evreni bir hiyerarşi içinde görür. Evrendeki en yetkin varlık salt form olan tanrıdır. Dünya da bitkilerin sahip olduğu bitkisel ruh, hayvanların sahip olduğu hayvansal ruh bunlardan başka akılsal ruha sahip insanlar vardır.

Aristoteles’e göre İnsanda beden madde, ruh form konumundadır. Ruh amaç, beden araçtır.

Aristoteles’e göre karı koca ilişkileri eşitsizlik içindedir. Her birlik eşitsiz parçaların bir araya gelmesiyle kurulup, üstün olanın aşağı olanı yönetmesiyle sağlanır. Erkek yöneten kadın yönetilen durumundadır.

Aristoteles köleliğin doğaya aykırı olmadığını, doğal bir durum ve doğal bir kurum olduğunu söyler. “Köle canlı bir araç, araç cansız bir köledir”.

158 devletin yani polisin yasalarını incelemiştir. Politika’ya (kitabı) toplumların en yükseğinin polis olduğunu söyleyerek girer.

Polis: Öteki toplumları içine alan ve en yüksek iyiliğe ulaşmak amacında olan kent devleti.

Aristoteles, Platon’un koruyucular sınıfı için önerdiği ortak mülkiyeti savunur; ancak özel mülkiyeti doğal bir kurum olarak görür.

Ticareti meslek edinmeyi doğru bulmaz. Tefecilikle elde edilen zenginliği hırsızlıkla bir tutardı.

Ortak olan her şeyin ihmal edileceği, kavgaların olacağını, özel mülkiyet olursa, insanların kendilerine ait şeylere daha çok özen göstereceğini söyleyerek özel mülkiyeti savunmuştur. Ancak bu mülkiyet, ortak yarar için kullanılan özel mülkiyettir.

Aristoteles’e göre her yönetim biçimi farklı bir vatandaşlık anlayışıdır. Siyasal erdemleri geliştirmeye elverişli olmayan işlerde çalışan, erdemleri körelmiş insanlara siyasal hakları vermeyi uygun görmez. Bu hakka sahip bir tek aristokratları görür.

Yönetim her zaman toplumun egemen sınıfının elindedir. Yönetimleri sınıflaması Platon’un sınıflamasına benzer.

1-Tekin genel yararını izleyen yönetimi monarşi

2-Azınlığın genel yararını izleyen yönetimi aristokrasi

3-Çoğunluğun genel yararını izleyen yönetimi politeia (Demokrasi ve oligarşi karışımı, ılımlı demokrasi)

4-Çokluğun siyasal çıkarı izleyen yönetimi demokrasi

5-Azınlığın siyasal çıkarı izleyen yönetimi oligarşi

6-Tekin kişisel çıkarı izleyen yönetimi tiranlık

Platon’dan farkı:

Platon’un çoğunluğun yönetimi1-yasalı, 2-yasasız

Aristo’nun çoğunluğun yönetimi1-politeia, 2-demokrasi (Sınıfsal-Genel ve Kişisel çıkar)

Aristo’ya göre en iyi yönetim; tekin genel yararını güden yönetim olan monarşidir. En kötü yönetim biçimi ise tiranlıktır.

Aristoteles’e göre yönetimlerin sınıflandırılması

Yönetici Sayısı Gerçek Yönetimler  Bozuk
Tekin Yönetimi Monarşi Tiranlık
Azınlığın Yönetimi Aristokrasi Oligarşi
Çoğunluğun Yönetimi Politeia Demokrasi

Aristo’ya göre kurulabilir en iyi yönetimi; ahlak felsefesinin “doğru orta” ilişkisi ile açıklar. Buna göre mülk sahibi olmada en iyi durum, ne aşırı zenginlik ne aşırı yoksulluk olmayıp “orta halli” olmaktır. Çünkü bu ikisi erdemli yaşama olanak vermez. Oysa devlet olabildiğince eşit ve benzer insanlardan, eşit siyasal haklara sahip vatandaşlardan kurulmalıdır. Eşit benzer insanlar orta sınıflarda bulunur. Bu nedenle orta sınıfın vatandaşlarının egemen olduğu devlet en iyi devlettir. Siyasal yaşamda bu sınıfın denetimi altında bulunulmalıdır.

İdeal Devleti: Bunun için önce en iyi yaşayış biçimini araştırır. Erdemli yaşayış en iyi yaşam biçimidir. Dolayısıyla devleti erdemli kişiler yönetmelidir.

Devletin öğelerinden biri nüfustur. Bunda önemli olan çokluk değil kuvvettir. İdeal vatandaş anlayışı bu yüzden askerdir. Askerler yaşlanınca yönetici olmalıdırlar. Toplumun nüfusu kendine yetecek kadar olmalıdır. Hiçbir vatandaş ekmeksiz kalmayacaktır.

Tüm bunlara göre Aristo’nun ideal devletinin “askerler ve bilgiler aristokrasi” olduğu söylenebilir.

Aristoteles’ Platon ile birlikte tarih boyunca birçok düşünürü etkiledi.

Mutlak Monarşinin Üç Kuramcısı

Machiavelli, Bodin ve Hobbes mutlak monarşinin laik kuramını hazırladırlar. Bunu yaparken, Machiavelli burjuvazinin siyasal düşünüşünün laikleşmesine hizmet etti. Bodin mutlak monarşinin egemenlik kavramını hukuksal temellere dayandırarak formülleştirdi. Hobbes ise toplumsal sözleşme kuramını mutlak monarşinin amaçlarına hizmet edecek şekilde kullanma ustalığını gösterdi. Üçü de ülkelerinin sorunlarını çözmek için ki bu sorunlar farklı oldukları halde burjuvazisinin amaçlarına hizmet eden yolda çalışmış oldular ve mutlak monarşi noktasında birleştiler. Machiavelli İtalyan siyasal birliğinin kurulması, Bodin Fransa din savaşlarının önlenmesi, Hobbes İngiliz iç savaşının yeniden çıkmaması için mutlak monarşiyi çare olarak gördü.

Niccolo Machiavelli

Machiavelli, Floransa’da bir hukukçunun oğlu olarak dünyaya gelir. Çağına uygun olarak Yunan ve Latin kültürü edinir. Büyünce Floransa’yı yöneten Onlar Kurulu’nda yazmanlığını yapmaya başlar. Burada ona verilen çeşitli elçilik görevleri sayesinde siyasal birliğini kurmuş ve mutlak monarşiyle yönetilen devletleri yakından tanıma imkanı bulmuştur. Ancak onun buradaki görevi Medicilerin Floransa’ya dönüp iktidarı yeniden ele geçirmesiyle son bulmuştur.

Prens adlı eserinde monarşi ile ilgili görüşlerini, İtalyan birliğinin sağlanması amacıyla sunar.

Söylevler adlı eserinde genel siyasal görüşlerini ifade ederek eğilim duyduğu cumhuriyet yönetimi üzerinde durur.

Machiavelli iki yapıtında farklı siyasal görüşleri savunduğu için çeşitli yazarlarca faklı yorumlanmıştır. Bunun tesiriyle kimi yazarlar onun monarşiden kimisi de cumhuriyetten yana olduğunu söylemiştir. Tüm bunların ötesinde Machiavelli İtalya’nın ancak ulusak birliğini mutlak monarşi ile kurabileceğini sezmiştir. Birlik sağlandıktan sonra monarşinin görevini tamamlayacağını yerine cumhuriyetin alması gerektiğini savunduğunu anlıyoruz. Dolayıyla bu görüşünde bir tutarsızlık yoktur.

Machiavelli’nin siyasal düşünüşünün odak noktası İtalyan birliğinin sağlanmasıdır. Siyasal görüşlerini oluşturan düşüncelerini bu amaca yönelik araçlar olarak geliştirmiştir. Bu burjuvazinin yarattığı yeni kültüre uygun laik ve bilimsel araçlardır.

Machiavelli’ye göre papalık tek başına İtalyan birliği kuracak kadar güçlü olmadığı halde İtalyan birliğini kurmaya kalkacak bir gücü önleyebilecek kadar güçlü olduğu için ve gerçekte de önlediği için, İtalya siyasal birliğine kavuşmamıştı.

Dünya görüşü, siyasal görüşleri felsefi tutumuna dayanmaktadır. Felsefi tutumu ise dinsel değerlerden arınmış laik bir burjuva dünya görüşüne sahiptir. Dini inançlı olamayan ve papalığa karşı bir tutumu içindedir. Bununda tesiriyle olayları yazgı ile açıklayan dinsel eğilimden kendisini kurtarmıştır.

Yazgı ile ilgili görüşleri, o yazgıya nasıl katlanılacağını değil nasıl aşılacağını anlatır. İnsanların olayların gidişini etkileyebileceği cüzi irade sahibi olduğunu söyleyerek anlatmaya çalışır. Hareketlerimizin yarısını rastlantılar yönetiyorsa, yarısını biz yönetiyoruz diyerek yağının rolünü yarıya indirir. “Rastlantıların kör gücü üzerimize bir sel gönderiyorsa, sel çekildiğinde baraj ve set yaparak gelecekte onu önlememiz elimizdedir”

İnsan doğası hakkında görüşleri, Machiavelli’ye göre insanlar bencildir. Bu onların doğasıdır. Bencillerden oluşan toplumda bencil olmayan davasını yürütemez. Aynı zamanda insanların kötü olduklarını söyleyerek başarılı olmak isteyenlerin gerektiğinde kötü davranışlar ortaya koyası gerekir. Machiavelli’ye göre insanlar en çok mala önem verir. Bu yüzden yöneticiler uyruklarının mülkiyetlerine saygılı davranmalıdır. Hatta bir kimsenin malını alacağına o kimseyi öldürsün daha iyidir der. İnsanların ana babalarının ölümlerini unuttuklarını ancak ellerinden alınmış malın acısını her zaman hatırlayacaklarını ifade eder.

İtalyan birliğinin kurulması düşüncesi, İtalyan birliğinin sağlanması için gereken araç olarak gördüğü şey mutlak monarşidir. İtalya birliğini sağlamakta Avrupa ülkelerine göre geri kalmıştı. Bu yolda Papalık ve feodal beylerle uğraşılası gerekiyordu.

Dine ve Papalığa karşı olan tutumu, Machiavelli’ye göre Papalık İtalyan birliğini engelleyen bir kurumdu. Ayrıca onun dine karşı değil, Papalığa karşı çıktığı görülür. Papaların iffetsiz yaşayışları ve ahlaka uygun olmayan politikaları dine olan güvenin sarsılmasına neden olmuştur. Bu nedenle dinsizliği kiliseye borçluyuz der. Ayrıca dine karşı siyasal amaçlar taşır. Halkın egemene boyun eğmesini sağlayacak en güçlü duygu dinsel duygudur. Bu yüzden yöneticilerin dindar olmasa bile son derece dindar görünmesini ister.

Siyasal düşünü laikleştirmesi ve bilimselleştirmesi, Machiavelli siyasal düşünüşte bir dönüm noktasıdır. O kendinden öncekilerden farklı olarak kendini dinsel düşünüşün etkisinden kurtarmıştır. Siyasal erkin Tanrıdan değil kuvvetten doğduğunu ifade etmiştir. Böylelikle siyasi düşünüşü laikleştiren aynı zamanda bilimselleştirmeye çalışmıştır. Günümüzde siyasal biliminin kurucusu sayılır.

Machiavelli’nin Makyavellizmi, Prens adlı eserinde oraya koyduğu amaca ulaşmak için her türlü araca başvurmanın uygun olacağı anlayışının adıdır. Machiavelli bu doğrultuda İtalyan birliğinin sağlanması için ne gerekiyorsa yapılmasını savunuştur.

Zora başvurma hakkında görüşleri, başarımın koşulu iknadan çok zor kullanmaktan geçer. İkna yoluyla hiçbir zaman başarı sağlanamaz. Kimseye bağlı bulunmayanlar, zorlama gücüne sahip olanlar, hemen her zaman muvaffak olurlar. Silahlı peygamberlerin zaferlere ulaşmış, silahsızların yenilmiş olmaları bundandır.

Machiavelli’nin mutlak monarşiye ilişkin görüşleri, İtalya’yı birliğe ulaştıracak araç mutlak monarşidir. Bu yolda prens gerekirse öldürecek, yalan söyleyecek, ahlaka aykırı davranacak, anlaşmalara uymayacaktır. Prensi bu yolda bağlayan hiç bir sınıf, hiçbir yasa, hiçbir kurum ve kimse olmamalıdır.

Machiavelli’nin Söylev adlı kitabına göre Yönetimlerin Dolaşımı

Çok eski bir tarihte insanlar az sayıda iken dağınık bir şekilde yaşıyorlardı. Dolayısıyla devlet henüz ortaya çıkmamıştı. İnsanlar kalabalıklaşınca bir araya geldiler, toplumsal yaşam ortaya çıktı. Bu ortamda huzursuzlukları önlemek ve kendilerini korumak için içlerinden en güçlü ve en cesur olana boyun eğdiler. Böylelikle ilk devlet olgusunun nüveleri atılmış oldu. Zaman içinde yasalar yapıldı ve krallar seçilmeye başlandı. Fakat artık en güçlü değil en akıllı ve en adil olan seçiliyordu. Bu monarşi düzenidir. Ancak kral seçimle değil de katılım yoluyla başa geçer olunca monarşi bozulur tiranlık gelir. Bundan sonra tiranlığı da aristokratlar devirince Aristokrasi kurulur. Aristokrasi bozulur oligarşiye geçilir. Halk oligarşiyi yıkar ve cumhuriyete geçilir. Ama zaman içinde cumhuriyette yozlaşır ve bozulur.

Jean Bodin

Mesleği avukat olan Fransız düşünür. Hukuk okuduktan sonra aynı üniversitede öğretim üyeliğine başlar kısa süre sonra Paris’e gidip avukatlık yapmak ona daha cazip geldiğinden Paris’e gidip avukatlığa başlar. Zaman içinde kral danışmanı onu takiben krallık savcılına atanır. En sonunda da meclise girmeyi başarır. O burada Aristokratlara karşı kralın haklarını savunarak mutlak monarşiyi destekler.

Mutlak monarşiyi dinsel temellere dayandıran “kralların tanrısal hakları” kuramına karşılık mutlak monarşiye dinsel olmayan laik bir kuram armağan etmiştir. Ayrıca onun dine inanmamakla birlikte büyücülüğe inanması oldukça şaşırtıcıdır.

Devlet Üstüne Altı Kitabı’nda mutlak monarşiyi “kralların tanrısal hakları” kuramı yerine laik düşüncelerle ördüğü egemenlik kuramı ile savundu.

Bodin’de Aritokrates gibi devletin amacını araştırmakla başlar. Devletin amacı yurttaşlarının iyiliğini, mutluluğunu huzurunu, güvenliğini sağlamaktır der. Bundan sonra devletin kaynağını araştırmaya girişir. Bu nokta da devletin kaynağı ailedir der. Ayrıca devleti de aileye benzetir. Babanın aile içindeki rolünü devlete vermektedir.

Egemenlik Kavramı, Siyasal düşünün odak noktası egemenlik kavramıdır. Kralın egemenliğini ailedeki babanın egemenliği gibi mutlaktır. Kimse egemeni sınırlayamaz eğer sınırlıyorsa o kimse egemen sayılmaz. Bodin egemenliğin aristokratlara ya da halka verilebileceğini ancak bunun anarşiye yol açabileceğini söyler. Bu yüzden en iyi yönetim olarak mutlak monarşiyi savunur.

Bir ülkede tek bir egemen olur. Eğer birden fazla varsa o ülkede devlet düzeni olmaz. Bu yüzden egemenlik bölünmez. Egemenin buyurma gücü süreklidir. Bu yüzden egemenlik süreklidir, Egemenlik sınırlanamaz, egemenden yasalara uyması istenemez bu yüzden egemenlik mutlaktır.

Ancak insan yasalarıyla sınırlı olmayan egemen doğa yasası ile sınırlıdır.

Doğa yasası, Tanrının meleklere, meleklerin insana, insanın hayvana, ruhun bedene egemen olması, buna karşılık bedenin akla bireyin memurlara, memurların krallara, kralların tanrıya boyun eğmesi olduğunu söyleyerek. Bunun eşitsizlikçi bir hiyerarşi olduğunu ifade eder.

Egemenlik krala aitse, mülk aileye aittir. Özel mülkiyet bir doğa yasasıdır. Egemenin ona saygılı olması gerekir. Monarka mutlak egemenlik veren Bodin mülkiyeti onun egemenlik sınırları dışında bırakmıştır.

Aristokrates’ten etkilenerek çevre koşulları ile yönetim biçimlerini arasındaki ilişkiyi ortaya koymuştur. Kuzeyin soğuk havasının insanları aptal ama güçlü yaptığını, bu nedenle onların boyunduruk altına girmeyip demokrasiyle yönetildiğini; Güneyin sıcak ikliminin insanları zeki ama tembel yaptığını, bu nedenle tiranlık yönetimine boyun eğdiklerini; Orta iklim kuşağının ise insanları hem zeki hem de dinamik yaptığını, bu nedenle en iyi düzen olan monarşiye sahip olduklarını söyler.

Ayrıca o Devrimi egemenliğin yer değiştirmesi olarak tanımlamıştır.

Thomas Hobbes

Babası onu küçük yaşta terk ettiğinden amcasının gözetiminde büyümüştür. Oxford’da Üniversite eğitimini tamamlamıştır. İlerde üniversite de geçen zamanın kendisine pek bir şey kazandırmadığını söyleyecektir. Parlamentonun Haklar Yasası’nı çıkarması üzerine demokrasinin yol açabileceği sorunları göstermek için devleti yönetmeyi bilmeyen halkın aristokratların yerini alıp bu işe koyulmaları sonucunda Atina’yı nasıl batırdıkları anlatan Thukydides Tarihi’ni çevirir.

Eserleri

Thukydides Tarihi çevirisi

Human Nature

De Corpore Politico

De Cive

Leviathan

De Homine

Homeros destanları çevirisi

Hobbes Leviathan adlı kitabında siyasal kuramını kuracağı genel felsefenin tam bir materyalist felsefe olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Materyalistler yalnızca maddenin var olduğunu, maddesel varlığı olmayan hiçbir varlığın var olmayacağını ortaya koyarlar. Böylece maddesel varlığı olmayan bir şeyin var olamayacağına inan Hobbes dikkatini maddesel dünyaya çevirir.

İnsan felsefesi, insanı harekete geçiren ve hareketlerini yöneten şeyin Aristoteles felsefesindeki erek değil, neden olduğunu söyleyerek nedensellikçi bir tutumu benimser. Duyularımı bizi bir şeye itiyorsa istek söz konusudur, bir şeyden uzaklaştırıyorsa nefret duygusu söz konusudur. Hobbes tıp biliminin geriliğinin de tesiriyle hareketlerimizi yöneten merkezin kalp olduğunu ileri sürmüştür.

Toplum felsefesi, nedeni insan davranışlarında oluğu kadar toplumsal olaylar alanında da geçerli olduğuna inanır. O toplum felsefesini insan felsefesin dayandırır.

Doğa durumu kavramı, insanlar devlet mekanizmasını meydana getirmeden önce bir doğa durumu içinde yaşıyorlardı. Kendilerini güvensiz hisseden insanlar kendi güvenlikleri gereği başka insanlar üzerinde egemenlik kurma isteği içine girdiler. Başkaları üzerinde egemenlik kurma çabası da savaşı doğuracaktır. Aynı zamanda “doğa durumu”nda adalet ve mülkiyet gibi bir şey söz konusu değildir. Hobbes’e göre insanlar malın ve güvenliğin olmadığı bu durumda kalamazlardı. İnsanların içindeki ölüm korkusu, rahat yaşama isteği onları bu genel savaş durumuna son vermeye itti.  İnsanlar aklın yoluyla doğa yasası üzerinde birleştiler. İşte bu doğa yasasıdır ki, insanların birbirine zarar verecek şeyleri yapmalarını yasaklayacak olan devleti kurmalarına yol açmıştır. Devletin kurulup doğa durumunun son verilmesi toplum sözleşmesiyle olmuştur. Hobbes’ın Toplum sözleşmesi kuramına baktığımızda insanlar arasında savaşın yani doğa durumunun son verilesi insanların bir araya gelip yaptıkları toplum sözleşmesinin sonucudur. Böylece insanlar toplanıp, aralarında yaptıkları bir sözleşmeyle bütün haklarını bir egemene temelli devretmişlerdir. Böylece başlarına bütün haklarını devrettikleri bir egemeni geçirerek devleti kurmuş, doğa durumundan uygar toplum durumuna geçilmiştir. Buradan anladığımız kadarıyla Hobbes devletin meydana gelişini Toplum sözleşmesine dayandırma yoluna gitmiştir. Hobbes toplum sözleşmesinden şu çıkarımları yapar

  • Toplum sözleşmesinin varlık nedeni can ve mal güvenliğinin sağlanmasıdır. Bunlar sağlandığı surece inşalar egemene boyun eğeceklerdir.
  • Sözleşme uyruklar arasında yapılmış olup egemen uyruklara karşı bir yükümlülük altına girmemiştir. Bu nedenle uyruklar sözleşmede taraf olmayan egemeni başlarından atamazlar, direnemezler. (Dikkat edilirse Hobbes burada iç savaşı önlemeye yönelik bir çıkarım yapmıştır)
  • Hobbes’ın baş tasası monarşiyi savunmak değil, anarşiden korunmaktır. Ayrıca o monarkın kamu çıkarları için çalıştıkça monarşiyi yeğleyeceğini ortaya koymuştur.

Devlet kilise ilişkisi, Hobbes tinsel yetkeyi, dünyevi yetkenin üzerine çıkarmaya çalıştığı için Roma kilisesini eleştirir. Kilisenin mutlak egemenliğin sınırları dışında kalmayacağını bu nedenle devlete bağlı olması gerektiğini ifade eder. O kiliseyi papalıktan ayırıp tümüyle devlete bağlı kılar.

Benzer İçerikler

2 Yorum

  1. Evet kardeşim yalanmı söliceğiz hayır yani babasının mesleğinimi beğenmedin anlamadım ki

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir