Roma’da Hristiyanlık
Roma’da Hristiyanlık zannedildiği gibi çok kolay bir şekilde yayılmadı. İlk etapta Roma Hristiyanlığa karşı çıktı. Günümüzde Vatikan Tepesi olarak adlandırılan yerde bir grup Hristiyan’ın yakılması Romalıların Hristiyanlığa bakış açısını daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Bunun da etkisiyle Hristiyanlık Batı Anadolu’da Kütahya ve çevresinde güç kazanmıştır. Roma’nın ilk etaptaki Hristiyanları ezici politikası ezilen kesimin daha faza taraftar bulmasına ve Hristiyanlığın yayılmasına vesile olmuş bu durumun farklı varyasyonları dünya tarihinde mevcuttur. Netice itibariyle hiçbir merkez yereldeki unsurların faaliyetlerinden bağımsız olamaz.
Hristiyanlığa eğilim gösteren Constantine’in, Milvian Köprüsü Muharebesiyle (28 Ekim 312) Maxentius yenmesiyle imparatorluk hızlı bir Hristiyanlaşma sürecine girdi. Roma İmparatorluğu’nun Hristiyanlığı benimsemesi bu dinin Avrupa’da yaygınlaşmasında oldukça etkili oldu.

Constantine imparatorluğun bu kadar geniş sınırlara sahipken hala küçük bir imparatorluk gibi yönetilmesinin Roma’nın daha fazla kuruluştaki yöntemlerle idare edilemeyeceğini görerek devleti ikiye ayırmayı planlamış. Ayrıca bu durumu çözmek için 330 yılında başkenti Byzantion’a taşımıştır. Bu kent daha sonra onun ismiyle anılacaktır. Bunun neticesinde imparatorluk belli ölçüde bir istikrara kavuştu.
İmparatorluk 370’lerde başlayan Hun saldırıları neticesinde Gotların Roma sınırında belirmesi sorunuyla karşılaştı. Müzakere yoluyla Gotları bu topraklara yerleştirerek Hun saldırılarına karşı tampon bölge yaratmış oldu. Ancak bir süre sonra Gotların Roma kentlerine tecavüz girişimleri sonucunda ilişkiler gerginleşti. Bunun neticesinde Gotları topraklarından çıkarmak isteyen Valens harekete geçti. 378 Edirne’de Adrianople Muharebesi cereyan etti ve Valens büyük bir yenilgiye uğradı ve öldürüldü. barbar bir ırka yenilmelerinin tesiri olarak prestij kaybı yaşadılar. Valens’den sonra tahta Theodosius geçer.

Theodosius’un ölümüyle oğulları Honorius ve Arcadius, Roma İmparatorluğunu ikiye ayırdılar. Başkentini Constantinopolis olan Doğu roma daha stratejik ve ekonomik üstünlük içinde bulunurken Batı Roma hem nüfus hem de ekonomik olarak pek parlak değildi. Gotlara yakınlığının da etkisiyle pek gelecek vadetmiyordu. Bu durumu ölü doğan bir bebek olarak ifade ediliyor. Bir rivayete göre ise batı romanın devlete hiçbir katkısı olmamasından Doğu Roma’dan ayırmışlardır. Batı Roma İmparatorluğunun Batı bölgelerini idare etmenin müşküllüğü karşında bu bölgeleri yerel idarelere terk etme (pars occidentalis) yolunu seçmesiyle Avrupa’daki devletlerin ortaya çıkmasına vesile oldu. Öyle ki günümüzde bile Avrupa’da kullanılan dillerin, hukukun ve devlet geleneklerinin Roma kökenli olduğu unutmamalıdır.