Osmanlı Tarihi IV (Final)

- Mahmut Dönemi (1808-1839)
Kale-i Sultaniye Antlaşması (1809)
Osmanlı içinde Fransızlara karşı bir tutumun oluşması, İngiltere’nin de Fransızlar karşısında yalnız kalması ile bu iki devleti birbirine yaklaştırmıştır. Bu durumun neticesinde 1807’den beri davam eden savaş hali 5 Ocak 1809 tarihinde imzalanan Kale-i Sultaniye Antlaşması ile sona ermiştir. Osmanlı Devleti adına Mehmet Emin Vahat Efendi; Birleşik Krallık adına ise Robert Adair imzalamıştır. Bu antlaşmanın en önemli tarafı boğazların yabancı savaş gemilerine kapalı olmasını İngiltere’nin kabul etmiş olmasıdır. 12 madden oluşan antlaşmanın maddelerinin özeti şöyledir:
- İngilizler, işgal ettikleri Osmanlı topraklarını iade edecek. Bunun karşılığında Osmanlı ise el koyduğu Britanyalı tüccarların mallarını iade edecekti.
- Osmanlı’nın daha önce İngiltere’ye verdiği kapitülasyonlar ve ticari imtiyazlar olduğu gibi uygulanmaya devam edecektir.
- Osmanlı gemilerine Britanya sularında güvenli seyir ve gümrüklerde kolaylık sağlanacaktır.
- Diplomatik temsilcilerin nasıl ağırlanacağı ve karşılıklı olarak elçilere saygı gösterileceği kararlaştırılmış.
- Osmanlı Devleti İngiliz topraklarında konsolosluk açacak
- Tercüman görevlendirilmiş Osmanlı Devlet izninde tabi
- Osmanlı tebaasından hiç kimsenin İngiltere himayesine geçmesine izin verilmeyecektir.
- Çanakkale ve İstanbul boğazlarının savaş gemilerine kapalı olması ilkesi İngiltere’ye hatırlatıldı.
- Antlaşmanın son maddesi ise antlaşmanın nasıl yürürlüğe gireceği ve hangi şartlar içinde yürürlükte kalacağını içeriyor.
Tüm bu maddelerin yanında Antlaşmanın gizli bir maddesi de söz konusudur. Buna göre Osmanlı’nın Fransa ile savaşması halinde İngiltere, Osmanlı’yı destekleyecektir.
Bükreş Antlaşması (1812)
Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile savaşın sona erdirilmesi süreci Bükreş Antlaşması’nın zeminini hazırlamıştır. Bükreş Antlaşması 28 Mayıs 1812’de Romanya’nın başkenti Bükreş’te Osmanlı ve Rusya arasında imzalanmıştır. Antlaşma ile iki ülke arasındaki savaş sona ermiştir.
- Rusya, Eflak ve Boğdan’dan çekilecek buna karşılık Osmanlı da Besarabya’yı Rusya’ya bırakacaktı.
- Osmanlı devleti Eflak ve Boğdan’dan iki yıl boyunca vergi almayacak.
- Sırplar kendi içlerinde serbest olacak
- Tuna Nehri’nde Osmanlı ve Rus gemileri serbestçe dolaşabilecek.
- Prut ve Tuna nehirleri iki ülke arasında sınır kabul edilecek.
- Kuzey’de Kuban Irmağı, Güneyde Hızıp ırmağı olan bölge Osmanlılara bırakılmış. Karadeniz kısımları
Bükreş Antlaşması ile Osmanlı balkanlarda Rusya karşısında biraz daha gerilemiş olsa da antlaşmanın en dikkat çeken maddesi Sırplara verilen imtiyazdı. Fakat Bükreş Antlaşması, 1813 yılında Rus-Fransız savaşının çıkmasıyla uygulanma olanağı bulmadı. Osmanlı, Sırp imtiyazını uygulamadı ve Rusların savaşını fırsat bilerek Sırp isyanın bastırdı. Ancak Rusya, Fransa ile savaşından galip çıkınca daha güçlü ve etkili bir şekilde Sırp meseleni destekledi. Bu destekle birlikte Sırp isyanları yeniden başlayacaktır.
Viyana Kongresi
1789 ihtilaline karşı müttefik olan İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya öncülüğünde Fransa’dan alınacak topraklar ve yeni Avrupa düzeni için 1815 yılında Viyana Kongresi toplanmıştır. Kongreye Prens von Metternich başkanlık yapmıştır. Kongreye; Fransa, İspanya, Portekiz, İsveç ve 36 Alman prensliği de katılmıştır. Osmanlı Devleti ise davet edildiği halde Rus etkisi nedeniyle katılmamıştır. Kongrenin sonunda Fransa’nın aldığı toprakları iade edip ihtilalden önceki sınırlarına çekilmesi sağlandı. Böylelikle Avrupa’daki güç dengesi İngiltere lehine düzenlenmiş oldu.
Sırp İsyanı
Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı’ya bağlanan Sırplar Milliyetçilik düşüncesiyle Osmanlı’ya karşı ayaklanan ilk azınlık olmuştur.
Nedenleri:
- Osmanlı Devleti’nin askeri gücünün yitirilmeye bölgede oluşan otorite boşluğu
- Bölgede Osmanlı bürokratlarının ve askerlerinin tutumu ve vergilerin ağırlaştırılması
- 1789 İhtilali’nin ardından yayılan ulusçuluk akımını Sırpların benimsemesi
- Rusya ve Avusturya’nın kışkırtması. Özellikle Rusların, Slav asıllı tüm halkları kendi yönetimi altına toplama hedefini yani Panslavizm ile Sırp, Bulgarlar, Hırvatlar, Slovenler, Lehler, Çekler, Ukraynalılar Karadağlıları ortak bir idarede birleştirmek istiyordu. Sıcak denizlere inme planı doğrultusunda Balkanlarda bulunan Slav topluluklarını el altından destekleyip kışkırttı.
Tüm bu nedenlerin etkisiyle Sırplar ilk kez 1804 yılında Osmanlı Devletine karşı ayaklandılar. İlk başta mahalli bir isyan olarak ortaya çıktı. Fakat Kara Yorgi bu isyanı ulusal bir isyana dönüştürmeyi başardı. Çete savaşlar halinde devleti uğraştıran bu isyan Rusya’nın askeri yardımıyla da güç buldu. Nihayetinde Osmanlı ile Rusya arasında vuku bulan 1812 Bükreş Antlaşması ile Osmanlı, Sırplara imtiyazlar vermek zorunda kaldı. Aynı yıl Napolyon’un, Moskova Seferi’ne çıkması Bükreş Antlaşması’nın uygulanmaması ve isyanın kontrol altına almasına imkan verdi.
Bundan sonra Miloş Obronoviç önderliğinde Sırplar bir kez daha ayaklandı. Fransızları yenen Rusların bu meseleye daha güçlü bir şekilde ilgilendiler. Bunun neticesinde Edirne Antlaşması imza edildi. Bu antlaşma ile Sırbistan yarı bağımsız hale geldi ve Miloş Obronoviç Sırp prensi ilan edildi. Daha sonra 1878 Berlin Antlaşması ile de Sırplar bağımsız bir devlet olacaklardır.
Rumların İsyanı, Navarin Baskını ve Yunanistan’ın Bağımsız Oluşu
- Mahmut saltanatın en kritik dönemi 1821 Rum isyanı ve sonrasın yaşamıştır. Rumlar uzun yıllardır Osmanlı topraklarında yaşıyorlardı. Özellikle ticaretle uğraşıyorlardı. Devlet içinde Divan tercümanlığı ve Derya tercümanlığı gibi önemli mevkilere yerleşmiştiler. Ancak Sırplar gibi Rumlar da milliyetçilik hareketinin etkisi ve Avrupalı Devletlerin kışkırtmasıyla Osmanlı’ya isyan bayrağı açtılar. 19. yüzyılda Grek davası uğruna kurulan ilk Rum örgütü Filiki Eterya oldu. 1814 yılında Odessa’da kuruldu. Çok kısa sürede Osmanlı şehirlerinde şubeler açarak faaliyetlerine başladı.
Rumların ilk hareketi Rus Çarı’nın Rum asıllı yaveri Alexander İpsilanti tarafından 1821 senesinde Eflak’ta başlatıldı. Dolayısıyla isyanda Rumların en büyük destekçi Ruslar oldu. Bu isyana Bükreş Antlaşması gereğince Osmanlı’nın askeri müdahale yapamayacağı düşünülüyordu. Ayrıca Romen, Bulgar ve Sırpların da bu isyana destek olacağı düşünülmekteydi. Ancak Romenlerin Osmanlı idaresinden memnun olmasıyla isyana destek bulunamadı ve kısa sürede bastırıldı.
Rumlar bu kez de Mora’da ayaklandılar. Alexander İpsilanti’nin kardeşi Demetrios İpsilanti isyanın önderiydi. Mora’da başlatılan bu isyan, çok geniş bir destek kitlesi bulmasıyla kısa zamanda büyüdü. Avrupa’nın birçok merkezinden Rumlara yardım gönderildiği gibi okyanus ötesinden, Amerikan’dan bile yardımlar geliyordu. Bu destekle Mora’da başlayan isyan tüm Yunanistan’a yayıldı. Müslümanlar, Rumlar tarafından kitleler halinde öldürülüp mallarına el kondu.
Rumların isyan haberi İstanbul’da büyük infiale sebep oldu. Fenerli Rum Beyleri itibarlarını kaybettiler. Divan ve Derya tercümanlıklarında bulunan Rumlar görevden alındılar. Patrik VI. Gregor’unda bulunduğu bazı Rumlar ihanet suçundan idam edildi. Bu isyan karşısına zor duruma kalan Osmanlı hükümeti Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın yardımını istedi. Mısır’ın askeri kuvveti Cihadiye birlikleri 1824’te Mora’ya vardıktan sonra isyan kısa sürede bastırılma aşamasına geldi. Ancak Bağımsız bir Yunanistan’ın, Rusya ve İngiltere’nin menfaatlerine daha uygun idi. Rusya ve İngiltere aralarında Saint Petersburg Antlaşması imzaladılar. Bu antlaşmaya göre Mora, otonom bir prenslik haline gelerek sadece vergi yönünden Osmanlı’ya bağlı olmasını öngörüyordu. İki devlet bu hedefin gerçekleştirilmesi konusunda anlaştılar. Bu doğrultuda hemen faaliyete geçildi ve Osmanlı’dan, Yunanistan’a bağımsızlık verilmesi istendi. Osmanlı Devleti bu isteği reddedince Avrupalılar donanmalarını Akdeniz’e gönderdiler. İngiltere, Fransa ve Rusya donanmaları 20 Kasım 1827’de Mora’nın Navarin limanında demirleyen Osmanlı donanmasını ateşe verdi. Modern bir haçlı seferi olan bu hareketin üzerine II. Mahmut Rusya’dan savaş tazminatı talebinde bulundu. Ruslar buna Osmanlı Devleti’ne savaş açarak cevap verdiler. Pertev Paşa’nın önderliğinde yapılan savaşlar neticesinde Osmanlı zor duruma düştü zira doğuda Ruslar; doğuda Erzurum’a, batıda Edirne’ye kadar ilerlediler. Bu koşullar altında 14 Temmuz 1829’da Osmanlı, Rusya ile Edirne Antlaşması’nı yapmak zoruna kaldı. Çok ağır hükümler içeren bu antlaşmaya göre, Yunanistan bağımsız olurken Sırbistan’a özerlik verildi. Rus ticaret gemilerine Boğazlardan geçiş hakkı verildi. Osmanlı Devleti Rusya’ya savaş tazminatı ödemeyi kabul etti.
Rus savaşı devam derken İngiltere ve Fransa ile anlaşan, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa Padişahın onayı olmadan askerlerini Mora’dan çekti. Bu karışıklıklardan yaralanan Fransa’da Mora ve Cezayir’i (1830) işgal etti.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı (1831-1841)[1]
Kavalalı Mehmed Ali Paşa, 1769’da Kavala’da doğmuştur. Okuryazar değil fakat zeki bir kimseydi. 18 yaşından sonra askerliğe adım atmıştır. Napolyon tarafından işgal edilen Mısır’ı kurtarmak için 1799’da Mısır giden gönüllülerin başında Kahire’ye geldi. Fransızların 1802 El-Ariş Antlaşması ile Mısır’ı boşaltmasından sonra üstün askeri yetenekleri olduğu anlaşılan Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Kahire’de başıbozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, gösterdiği başarılardan sonra da komutan olmuştur.
Bundan sonra Mısır’da ki yönetimi ele geçirmeyi planladı. Çeşitli entrikalarla Vali Hüsrev Paşa’yı ülkeden kaçırttı ve idareyi eline aldı. Düzenli vergisini vermesi ve Vahabileri etkisiz kılması koşuluyla 1805’de Osmanlı Devleti onu Mısır Valisi olarak atamıştır.
Kavalalı Mehmed Ali Paşa valiliği sırasında askeri, idari ve ekonomik reformlar yapmıştır. İngiliz ordusunu yenilgiye uğratmış, Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Mısır’daki tüm toprakları millileştirmiş, Nil’den sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş, pamuk üretimini ön plana çıkarmıştı. Böylece, Mısır’ın kalkınmasını sağlamıştı. Öyle ki yalnızca dört yıl içinde Mısır’ın yıllık geliri 13 bin keseden 400 bin keseye çıktı. Bu parayla da kuvvetli bir ordu ve donanma kurdu. Fransızların yardımıyla kurduğu bu modern orduya Cihadiye Birlikleri denildi. Bundan sonra Mehmed Ali Paşa, devletin içinde bulunduğu zayıflıktan istifade ederek bağımsızlık tutkusu içine girdi.
Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Mora İsyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan II. Mahmud’a yardım etmişti. Bu yardım onun pek çok askerine ve donanmasına mal olsa da uluslararası alanda itibarını güçlendirmişti. Artık bağımsız bir hükümdar gibiydi. Diğer taraftan Navarin baskını sonrasında Mehmed Ali Paşa, Mora’nın elden gideceğini anlamıştı. Bu nedenle İngilizlerle anlaşarak 1828’de Ordusunu Mora’dan çekti.
Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Mora’dan askerlerini Padişahın izni olamadan çekmekle kalmadı. Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti’nin yardım istemesine rağmen kuvvet göndermedi. Buna yolun uzaklığını, donanmasının hasar görmesini, salgın hastalıkları bahanede gösterdi. Bu durum II. Mahmud son derece rahatsız etti.
Kavalalı, Edirne Antlaşması’nda sonra Padişahtan kendisine vaad edilen Girit ve Suriye valiliklerini istedi. Ancak II. Mahmut bir komployla Kavalalı’dan kurtulabileceğini düşünüyordu. Bunun için Suriye Valisini kullanacaktı. Fakat bu durumdan haberdar olan Kavalalı isyana resmen başladı. İsyanın nedenleri:
- Mısır’ı komşularından daha üstün bir güç haline getirmek.
- İstanbul’dan bağımsız hareket edebilmek.
- Mısır valiliğini babadan oğula geçer bir hanedanlığa çevirmek.
- Suriye, Anadolu hatta olabilirse tüm Osmanlı topraklarını ele geçirmek.
Mehmet Ali Paşa, uygun bir ortamda, oğlu İbrahim Paşa önderliğinde 24.000 kişilik orduyu Suriye üzerine gönderdi. 1832’den sonra bütün Suriye’yi işgal etti. Bu durum karşısında II. Mahmud Kavalalı’yı asi ilan etti. Padişah Kavalalı’nın üzerine bir ordu gönderdi. Ancak bu ordu Kavalalı’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından yenilgiye uğratıldı. Bundan sonra Torosları geçen İbrahim Paşa, eğitimli ve disiplinli ordusuyla Osmanlı kuvvetlerini, Adana ve Konya’da da yenilgiye uğrattı. Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul’a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Mısır askeri Kütahya ve Bursa’ya ilerledi.
Mısır ordusu karşısında alınan üst üste mağlubiyetler Osmanlı’yı zor durumda bıraktı. Fransa’dan ve İngiltere’den destek bulamayan Sultan II. Mahmud, denize düşen yılana sarılırcasına Ruslardan yardım istedi. Rusya, Boğazların Osmanlı gibi zayıf bir devlette olmasını gelecekteki planları için daha uygun gördüğünden Osmanlı’yı desteklemeye karar verdi. Bu doğrultuda iki devlet arasında bir mutabakata varıldı. Bu mutabakat gereği Rus donanması Boğaza girerek Beykoz’a asker çıkarttı(1833). Rus donanmasının İstanbul’a gelmesinden rahatsız olan İngilizler ve Fransızlar, Mısır Valisini ilerleyişi durdurmaya zorladılar. Tepkilerden çekinen Kavalalı ile Osmanlı Devleti arasında bir barış antlaşması olan Kütahya Tenkihnamesi’nin (14 mayıs 1833) imzalandı. Osmanlı Devleti ile Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa arasında imzalanan Kütahya Antlaşması’na göre, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya Mora, Girit, Suriye; Oğlu İbrahim Paşa’ya da Cidde ve Adana valiliği de verildi. Bu antlaşma ile sükûnet geçici de olsa sağlanmış oldu.
Hünkar İskelesi Antlaşması
Kütahya Antlaşması her iki tarafı da memnun etmemişti. İki tarafta da güvensizlik sürüyordu. Bu güvensizlik üzerine Osmanlı İmparatorluğu geleceğini güvence altına almak için Ruslarla antlaşmaya vardı.
Ruslarla yapılan 1833 tarihli Hünkar İskelesi Antlaşması, sekiz yıllık klasik bir savunma ittifakıydı. Mısır valisinin yeniden harekete geçmesi durumunda Rusya’nın yardımı öngörüyordu. Karşılıklı yardımı taahhüt eden bu antlaşmanın en önemli maddesi: eğer Rusya herhangi bir Avrupalı devlet ile savaşa girecek olursa Osmanlı Boğazlarını Rusya’nın savaştığı devlete kapayacak diğer taraftan Boğazlar, Ruslara açık olacaktı. Bu durum Avrupa’da büyük tepkiye neden oldu. İngiltere ve Fransa Boğazların statüsünde herhangi bir değişikliği kabul etmeyeceğini açıkladı.
Balta Limanı Antlaşması
Mısır Valisi ve Osmanlı Devleti arasında savaş sona ermişti anacak gerginlik hat safhadaydı. İki tarafta savaşa hazırlanıyordu. Bu ortam içinde Rusya’nın Osmanlı’dan daha fazla ödün koparmasını istemeyen İngiltere Osmanlı ile ilişkilerini arttırdı. Bu doğrultuda 16 Ağustos 1838 tarihli Balta Limanı Antlaşması imzalandı. Mısır meselesinin çözümünde destek karşılığı İngiltere’ye önemli ticari ayrıcalıklar tanındı. Buna göre: transit resmi ve tekelcilik kaldırıldı. On maddelik bu antlaşma ekonomisi zayıf olan Osmanlı’yı daha da kötü duruma soktu. Antlaşma ile kaliteli ve ucuz İngiliz mallarının Osmanlı pazarında satılmaya başlanmasıyla Osmanlı esnafı battı ve işsizlik arttı.
Bu antlaşmadan sonra Fransa ile de bir ticaret antlaşması yapılarak Fransa’nın da Mısır konusunda desteği sağlandı.
Mehmed Ali Paşa isyanının ikinci bölümü 1839’ yılında başlamıştır. Mısır’da güçlü bir yönetimin bulunması İngilizlerin işine gelmemişti. Çünkü Mehmet Ali Paşa İngilizlerin bu bölgede ticaret yapmalarını engelliyordu. Bu sorunun o bölgede tekrar Osmanlı Devleti’nin hakim olmasıyla çözüleceğine inanan İngiltere, Sultan II. Mahmud’u Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya karşı kışkırtıyordu. Bu ortam içinde Osmanlı Devleti’nin askeri hazırlıkları ve diplomatik girişimleri sonucunda durumun aleyhine döndüğünü gören Mehmed Ali Paşa, bağımsızlığını ilan etti. Bunun üzerine iki ordu Nizip’te karşılaştılar. Osmanlı ordusu, ulemanın etkisiyle taarruz etmek veya geri çekilmek konusunda uzun süre tereddüt yaşadı. Bu durumu fırsata çeviren Mısır ordusu Osmanlı ordusunu kuşattı ve saldırıya başladı. Nihayetinde Nizip‘te yapılan savaşta Osmanlı ordusu bir kez daha yenildi. Osmanlı bu savaşta on binlerce askerini ve 160 parça topunu kaybetti. Bu gelişmelerin yaşandığı günlerde Sultan II. Mahmud öldü, yerine oğlu Abdülmecid Osmanlı padişahı oldu.
Bu yenilgiden birkaç gün sonra Kaptan-ı Derya Ahmet Paşa Osmanlı donanmasını Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya teslim etti (1839). Artık Osmanlı Devleti’nin, kendi valisine karşı yaptığı savaşlar sonunda ne ordusu, ne donanması kalmıştı.
Mısır sorununa bir çözüm getirmek üzere yapılan Londra Antlaşması’na göre;
- Padişah Mısır valiliğinin babadan oğula geçmesini kabul ediyordu. Güney Suriye ve Akka valiliklerini de Mehmed Ali Paşa’ya veriyordu.
- Mehmed Ali Paşa, bu öneriyi 10 gün içinde kabul etmezse Akka valiliği, 20 gün içinde kabul etmezse Mısır valiliği zorla elinden alınacaktı.
- Mehmed Ali Paşa en geç 20 gün içinde, Mısırda bulunan Osmanlı donanmasını geri verecekti.
Fransa’ya güvenen Kavalalı, alınan bu kararların hiçbirini tanımadı. Bu gelişme üzerine Osmanlı, İngiliz, Avusturya, donanması limanları kuşattı ve Lübnan’a asker çıkarttı. Diğer taraftan Kuzey’den ilerleyen bir Osmanlı ordusu İbrahim Paşa’yı yenerek Suriye’den çekilmeye mecbur etti. Yaşanan bu gelişmeler üzerine Fransa taraf değiştirdi. Tek kalan Mehmed Ali Paşa, Mısır valiliğin babadan oğula geçmesi karşılığında Osmanlı donanmasını geri vermeyi kabul etti. Osmanlı savaşı her ne kadar devam ettirmek istiyor olsa da İngiltere’nin baskısıyla savaşı sona erdirdi. Savaşın sonunda Osmanlı, “Mısır Valiliği İmtiyaz Fermanı”nı yayınladı.
İsyanın sonuçları:
- İsyanın başlangıcında Suriye ve Adana’yı kontrolü altına alan Mehmed Ali Paşa, isyanın sonunda buralardan vazgeçmek zorunda kaldı.
- Rusya ilk etapta Osmanlı’ya destek olarak Hünkar İskelesi Antlaşması’nı yaptırdı. Bu antlaşma ile Osmanlı ve Boğazları üzerinde avantaj elde etti. Ancak İngiltere’nin devreye girmesiyle bu durumunu kaybetti.
- İngiltere, Mehmed Ali Paşa’nın güçlenmesini önleyerek Hint sömürge yollarının güvenliğini korudu.
- Fransa, iki yönlü politikası yüzünden bir çıkar sağlayamadı.
- Avusturya, bir çıkar beklemiyordu. Avrupa dengesi açısından bu isyanın bastırılmış olmasından memnundu.
- Osmanlı, bu isyanın sonunda ne kadar güçsüz olduğunu daha iyi anladı. Bir valisinin çıkardığı isyanı yabancı devletler yardımıyla çözebilmişti.
Demiryolları
Ulaşım sistemlerindeki gelişmeler, sanayi ile ilgili gelişmelere paralel olarak 19. Yüzyıl başlarından itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır. Modern ulaşım araçlarından biri de demiryoludur. Vagonlar ilk olarak 16. Yüzyılda Fransa’da kullanılmıştır.
Öte yandan buhar gücünün demiryollarına uygulanması 19. Yüzyılda İngiltere’de olmuştur. Modern anlamdaki demiryolu ise 1830’da Liverpool-Manchester hattı ile olmuştur. İlk hatlar eşya taşıma için yapılmış olup sonraları yolcu nakli için düzenlenmiştir.
Demiryolunun, deniz yollarına rakip olarak yeryüzünde yaygınlaşması iktisadi, siyasi, askeri, sosyal, alanlarda yeni bir dönemi açılmasına neden olmuştur. Yeryüzünde mal ve hizmet arzını o zaman görülmedik şekilde arttırdı. Uygarlık sudan uzak bölgelere taşındı. Rusya, İtalya gibi Osmanlı’da demiryolu konusunda geride kalan ülkelerden olmuştur.
Osmanlı Devleti’ne Demiryollarının Girişi
Osmanlı Devleti’nde demiryolu teşebbüsleri 1830’lu yıllarda başlamasına rağmen ancak 1850’li yıllardan sonra hayata geçebilmiştir. Bu demiryolları İngilizlerin çabasıyla yapılmıştır. İngilizlerin bundaki amaçları, sömürgesi olan Hindistan’a daha kısa yoldan ulaşma ve Rusya’ya karşı Hindistan’ın güvenliğini sağlamaktır.
Osmanlı Devleti’nde yapılan demiryollarını beş safhada değerlendirebiliriz.
- İngiliz sermayesi ile yapılan inşaat devri
- Hükümetin inşaat tecrübesi devri yani demir yollarında devletçilik dönemi:
- Duraklama Devri olarak belirtilen 1787-1788 seneleri
- Yabancı şirketlerin yeniden imtiyaz devri
- Hükümetin yabancı şirketlerle çalışma devri
Osmanlı topraklarındaki ilk demiryolu hatları
- İskenderiye-Kahire Hattı: Osmanlı topraklarında inşa edilen ilk demiryoludur. İngilizlerin girişimiyle yapılmış yapılmıştır. Amaç Hindistan yolunu kısaltmaktı.
- Köstence-Çernovada Hattı: Osmanlı’nın Avrupa toprakların inşa edilen ilk demiryolu hattıdır.
- İzmir-Aydın Hattı: İngilizlerin girişimiyle yapılmıştır. İzmir, İngilizler için önemli bir ticaret merkeziydi.
- Rusçuk-Varna Hattı: Osmanlı bu yol sayesinde Avrupa ile olan ticaretin artacağını düşünmüştür.
Hamidiye-Hicaz Demiryolu
Bu yolun ayrı bir önemi vardır. II. Abdülhamid’in “eski rüyam” dediği bu hat tamamen yerli kaynaklar ve yerli işgücü ile gerçekleşmiştir. Bu hat ile hac yolculukları kolaylaşacak, bölgede çıkabilecek isyanlar önlenebilecekti.
İnşa için yardım kampanyası başlatıldı. II. Abdülhamit 50.000 lira bağış yaparak kampanyayı başlattı. Birçok kesim bu kampanyaya destek olduğu gibi parası olmayanlarda ücretsiz olarak inşasında çalıştı. Ayrıca komşu Müslüman ülkelerden de yardım alındı. Önemli bir miktarda para toplansa da yeterli değildi devlet karşılamak için ek ergiler koydurdu.
Müslüman mühendisler tarafından gerçekleştirildi.
Bu hat, inşası hızlı bir şekilde, yüksek kalitede ve daha az maliyetle yapıldı.
Osmanlı Devleti’nin en önemli demiryolu başarısı olarak kabul edilse de günümüzde Türkiye sınırları içinde değildir. 1919’da Medine’nin teslim olmasıyla bu hat üzerindeki egemenliği bitti.
[1] Mehmet Kocaoğlu’nun makalesinden faydalanılmıştır.