Osmanlı Tarihi IV Ders Notları

KAYNAKLAR

  • Vakanüvis

Osmanlı Devleti’nde devlet kademesinde cereyan eden sosyal siyasi, iktisadı olayları günü gününe yazmakla görevlendirilen kimseler. Osmanlı Devlet tarihinin resmi bir şekilde kesintisiz olarak günümüze ulaşmasında payları oldukça fazladır. Bu dönem hakkında yazan vakanüvislerden bazıları şunlardır:

  • Ahmet Cevdet Paşa
  • Ahmet Lütfi Efendi
  • Asım Efendi
  • Esat Efendi

 

  • Arşivler
  • Başbakanlık Osmanlı Arşivleri
  • ATASE
  • TBMM Arşivi
  • Vakıflar Arşivi

 

  • Süreli Yayınlar

Diğer kaynaklara göre inceleme yaparken biraz daha ihtiyatlı incelenmesi gerekiyor zira farklı gazeteler farklı bilgiler içeriyor olabilir.

  • Takvim-i Vekayi (1831)
  • Tercüma-ı Ahval
  • Cerideyi Havadis

 

  • Sefaretnameler

Elçilerin yazmış olduğu raporlardır.

 

  • Ruznameler

Osmanlı Dönemi’nde devlet dairelerinde günlük gelir ve giderlerin ya da günlük olayların yazıldığı defter

  • Seyahatnameler
  • Hatıralar
  • Görsel Kaynaklar

 

ABDÜLHAMİT (1774-1789)

  • Tahta çıktığında geleneklerin dışına çıkarak cülus dağıtmadı.
  • Avrupa tarzı okullar açtı.
  • Yeniçeri ocağının ıslahına yönelik çalışmalar yaptı. (yeniçeriler sayıldı.)
  • Sürat topçu ocağını kurdurdu.
  • Sadrazam Halil Hamit Paşa yaptığı tüm olumlu şeylere rağmen idam edildi.

Küçük Kaynarca Antlaşması (1774)

Ruslara karşı daha fazla mücadele etmenin faydasızlığı anlaşılınca 21 Temmuz 1774’de Küçük Kaynarca Antlaşması imzalandı. Buna göre Kırım bağımsız olacak, Ruslara Kapitülasyonlar verilerek Karadeniz’de ticaret yapıp, donanma bulundurabilme hakkı tanınmış. Balkanlarda Ortodoks halkın hakkını koruyabilecek, Osmanlı Rusya’ya savaş tazminatı verecekti.  Bu antlaşma Osmanlı Devleti’nin o ana kadar ki imzaladığı şartları en ağır antlaşma idi. Ruslar, Osmanlı iç işlerine karışma imkanı bulmuş, halkı Müslüman olan Kırım kaybedilmiş, Karadeniz Türk gölü olmaktan çıkmıştı. Üstelik devlet ilk defa savaş tazminatı ödemek zorunda kalıyordu.

Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra Osmanlı ve Rusya arasında kalıcı bir barış sağlanamadı. Rusya Kırım’ı kendisine bağlamak istiyordu. Kırım’da Osmanlı’nın atadığı, III. Selim Giray Han ile Rusların Han olarak seçtikleri Şahin Giray arasında bir iç savaş çıktı. Yaşanan bu gelişme üzerine olası Osmanlı-Rus harbinin önüne geçmek için Aynalı Kavak Tenkihnamesi imza edildi.  Buna göre Ruslar Kırım’dan askerlerini çıkartacak, Osmanlı ise Şahin Giray’ın Kırım’daki idaresini kabul edecekti. Ancak Kırım halkının Şahin Giray idaresini istememesi üzerine ortaya çıkan isyanı bastırmak için Ruslar Kırım’ı işgal etti.

 

Osmanlı-Rusya ve Avusturya Savaşı

Rusların Kırım’ı anlaşmalara aykırı şekilde ilhak etmesi üzerine, İngiltere ve Prusya’nın da tesiriyle, Osmanlı Rusya’ya savaş ilan etti. Bu savaşta Avusturya’nın Rusya’nın yanında yer alması Osmanlı Devleti’ni zor duruma soktu. İki cephede savaşmak durumunda kalan Osmanlı orduları 21 Eylül 1788 de Sebeş Savaşı’nda Avusturya ordusuna karşı önemli bir zafer kazandı. Diğer taraftan saldırıya geçen Ruslar Özi Kalesi’ni kuşatarak 25.000 kişiyi katlettiler. Bu haberin saraya ulaşmasının akabinde Sultan Abdülhamit hastalanıp felç geçirdi.

 

III. SELİM (1789-1807)

Osmanlı-Rus, Avusturya Savaşı

Sultan III. Selim tahta geçtiğinde Kırım’ı kurtarmak için başlayan Osmanlı-Rus, Avusturya savaşı devam ediyordu. Her ne kadar Avusturya’ya karşı ufak çaplı başarılar alınsa da savaşın bütününde Osmanlı için işler yolunda gitmedi. Savaşın devam ettiği esnada Avusturya iç işlerindeki sıkıntı[1] ve Osmanlı’nın Prusya ittifakı yüzünden savaştan çekilme kararı aldı. Bu kararın ardından Osmanlı ile Ziştovi Antlaşması (1791) imzalandı. Bu antlaşmanın gereği üzerine Avusturya savaş sırasında aldığı toprakları geri verdi. Bu anlaşma Osmanlı-Avusturya arasındaki son savaşın son barış antlaşması olarak tarihe geçti.

Avusturya’nın çekilmesiyle yalnız kalan Ruslar bir yıl sonra barış istedi. Padişah her ne kadar savaşı devam ettirip Kırım’ı geri almak istese de askeri durum buna olanak vermedi. 1792’de iki devlet arasında imzalanan Yaş Antlaşması ile savaş sona erdi. Bu antlaşma ile Kırım’ın Ruslara geçtiği tescillenmiş oldu.  Dinyester Irmağı iki ülke arasında sınır kabul edildi. Bu antlaşma ile Osmanlı’nın gerileme süreci sona erken dağılma dönemi başladı.

 

Fransa İle ilişkiler

İngiltere’yi Akdeniz’den uzak tutmak isteyen Napoyon Bonapart, Mısır seferine çıktı. 2 Temmuz 1798’de İskenderiye’yi işgal etti. Ancak Fransız ordusu Akka önlerinde Cezzar Ahmet Paşa karşısında yenilgiye uğradı(18 Mar 1799). İki sene sora Fransa’nın Mısır’dan çekilmesinin ardından El-Ariş Antlaşması imzalandı (1801).

 

Nizam-ı Cedid

İlk kez Nizam-ı Cedid kavramı, Viyana’ya elçi olarak gönderilen Ebubekir Ratip Efendi’nin padişaha sunduğu arz yazısında rastlanmıştır. Genel olarak ordudan başlamak üzere devletin bütün alanlardaki reform çabasını ifade eder. Kavram iki anlamda kullanılmıştır dar olan anlamıyla Avrupa usullerini esas olan yeni bir askeri sınıfın adı olarak ifade edildiği gibi geniş anlamıyla da o dönemde yapılan tüm ıslahatları ifade etmek için kullanılmıştır. Rusya ve Avusturya’ya karşı yapılan savaşlarda devletin bu köhneleşmiş yapısıyla Avrupa karşısında varlığın devam ettiremeyeceği anlaşılmış. Bu nedenle devleti ayakta tutan tüm kurumlarda düzenlemeye gidilmesi gerekliliği anlaşılmış. İşte bu ortam Nizam-ı Cedid sürecinin başlamasına zeminini hazırladı.

Nizam-ı Cedit hareketi Sultan Selim ile özdeşleşmiştir. III. Selim bizzat şehzadeliği sırasında devletteki bozuklukları yaşayarak gördü. Bununla birlikte şehzadeliğinde Fransa’da yaşananları yakında takipte etmekteydi. Tahta geçtikten sonra Yaş Antlaşması’nın getirdiği barışın ardından Sultan Selim ıslahat hareketlerine yöneldi. Özellikle mağlubiyetlerin sorumlusu olarak gördüğü yeniçeri ocağını düzene sokmaya çalıştı. Bunun dışında yeni usul asker anlamına gelen Nizam-ı Cedit adlı askeri örgütünü kurdurdu. Bu ıslahatın mali giderlerini karşılaması amacıyla İrad-ı Cedid Hazinesi adıyla yeni ve bağımsız bir bütçe oluşturuldu.

Bu dönemde yapılan diğer yenilikler olarak şunlar dikkatimizi çekmektedir: Resmi olarak Fransızca, Osmanlı Devleti’nin yabancı dili olarak kabul edildi. Osmanlı tarihinde ilk kez daimi elçilikler Londra, Viyana, Paris, Belgrad açıldı. Mühendishaneyi Berri Hümayun açıldı Mühendishaneyi Bahri Hümayun ise geliştirildi. Lağımcı, topçu, humbaracı ocakları ıslah edildi. Donanma ve tersaneler geliştirildi.

Islahat hareketinin başarısız olmasında çeşitli etkenler söz konusudur. Bir kere dışarda devlet sürekli büyük devletlerle mücadele halinde idi. İçerde ise reformlar halka dayandırılamıyordu. Osmanlı halkı Avrupa’daki toplumlar gibi reformları benimsememişti. Islahatlarda ilham alınan Fransa’nın da Mısır’a saldırması durumu iyice zora sokmaktaydı. Üstelik bazı devlet ileri gelenleri kendi menfaatleri ile uyuşmadığı için reformları karşıydı işte bu kesimin yeniçerileri kışkırtması ve III. Selim’in de gerekli baskıyı kuramaması ıslahatları sonlandıran ve Selim’i tahtan indiren süreci getirdi.

Kabakçı Mustafa Paşa İsyanı

Sultan Selim’in getirdiği yeniliklerden memnun olamayan bazı devlet adamları yeniçeri ağalarını kullanarak Nizam-ı Cedid’i ortadan kaldırmaya girişti. Kendilerine Nizam-ı Cedit kıyafeti giydirmekle görevlendirilen Raif Efendi’yi öldüren yeniçeriler kısa süre sonra Kabakçı Mustafa Paşa önderliğinde ayaklandılar. Bu asilere karşı müdahale gecikince isyan şiddetini arttırdı. Sultan Selim Nizam-ı Cedit’i kapatmak zorunda kaldı. Buna rağmen asiler isyanı sonlandırmaya yanaşmadılar. Giderek büyüyen isyan sonucunda III. Selim tahtan indirildi. IV. Mustafa isyancıların desteğiyle tahta geçti. Sultan Selim’in IV. Mustafa’yı oğlu gibi görmesi ve şehzadeliği boyunca iyi davranmasına karşın; Mustafa onun aleyhine isyancılarla işbirliğine girmesi ve onu öldürmek için emir vermesi dikkat çekicidir.

 

  1. Mustafa (1807-1808)

Açık fikirli olmasına karşın tahta çıkmak için ıslahatlara muhalefet edenlerle işbirliği yapıp III. Selim’in tahtan indirilmesine yardım etti. Sultan Mustafa’yı tahta çıkaran Kabakçı Mustafa Paşa, devlet kademesinde önemli bir konum işgal ettiği gibi kendi adamlarını önemli mevkilere atıyordu. Öyle ki devlet ile yaptığı anlaşmaya göre yeniçeriler devlet işlerine karışmayacak, bunun karşılığında ocak isyandan sorumlu tutulup ceza almayacaktı.

Kabakçı Mustafa taraftarlarının baskısı karşısında zor durumda kalan III. Selim taraftarları çareyi Nizam-ı Cedid yanlısı, Rusçuk ayanı Alemdar Mustafa Paşa’ya sığınmakta bulmuşlardı. Alemdar Mustafa Paşa, III. Selim’i tekrar tahta çıkarmak için 16.000 kişilik orduyla İstanbul’a doğru harekete geçti. İstanbul’a girdiğinde birçok isyancıyı öldüren Alemdar Mustafa Paşa ve ordusu, saraya ilerlemeye başladı. Bu durum karşısında Sultan IV. Mustafa, Şehzade Mahmut’un ve III. Selim’in öldürülmesi emrini verdi. III. Selim’in öldürülmesine karşın Şehzade Mahmut cariyeler tarafından çatıya saklanarak öldürülmesi engellendi. Diğer taraftan saraya varan Alemdar Mustafa Paşa, IV. Mustafa’yı tahtan indirip Mahmut’u tahta çıkardı. Daha sonra IV. Mustafa, yeniçerilerin onu tekrar padişah yapmaya yönelik isyanın neticesinde II. Mahmut’un emriyle öldürüldü.

 

  1. Mahmut (1808-1839)

Sadaret makamına hayatını ve tahtını borçlu olduğu Alemdar Mustafa Paşa’yı getirdi. III. Selim dönemindeki isyancılar sindirildi. Bundan sonra taşrada oldukça güçlenen ayanlarla mutabakat yapıldı. Bu antlaşma 29 Eylül 1808’de Senet-i İttifak adıyla tarihte yerini aldı.

Sadrazam Mustafa Paşa Sekban-ı Cedid adıyla yeni bir ordu girişiminde bulundu ancak bu askeri yapı uzun süreli olmadı. Sadrazamın artan nüfuzundan çekinen II. Mahmut’un direnişi yüzünden uygulanamadı. Bundan sonra Esameler üzerinde düzenleme yapıldı ve Yeniçerilerin askerlikten başka işle uğraşmaları yasaklandı. Bu durum Sadrazamı, Yeniçerileri hedefine soktu. Sadrazam ile Padişahın çekişmesi Yeniçerilere istedikleri fırsatı verdi ve Yeniçeriler Alemdar’ın konağını basarak öldürdüler. Bununla yetinmeyen Yeniçeriler Sekban-ı Cedid ocağını dağıtarak subayların bir kısmın katlettiler. Yeniçeriler isyanı daha da büyüterek saraya yönelince Padişah, kardeşi IV. Mustafa’yı öldürtüp hanedanın tek kalan ferdi haline geldi.

 

Osmanlı Rus ilişkileri

Rusların Fransa ile arasındaki sorunlar, Osmanlı’nın ise uzun yıllar süren savaş nedeniyle Osmanlı-Rus savaşı, 1812’de imzalanan Bükreş Antlaşması ile sona erdi.

 

Sırp İsyanı

Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı’ya bağlanan Sırplar, otorite zayıflığı, yeniçerilerin tutumu ve milliyetçilik akımının etkisiyle 1804 yılında Kara Yorgi önderliğinde, Osmanlı Devletine karşı ayaklandılar. Çete savaşlar halinde devleti uğraştıran Sırp İsyanları Rusya’nın askeri yardımıyla güç buldu. Bu isyan ancak 1812’de bastırılabildi. Diğer taraftan Osmanlı ile Rusya arasında vuku bulan Bükreş Antlaşması ile Sırplara imtiyazlar verildi. 1812’de Napolyon Moskova Seferi’ne çıkması Bükreş Antlaşması’nın uygulanmaması ve isyanın kontrol altına almasına imkan verdi. Bundan sonra Miloş Obronoviç önderliğinde Sırplar bir kez daha ayaklandı. Edirne Antlaşması ile Sırbistan yarı bağımsız hale geldi.

 

 

Navarin Baskını ve Yunanistan’ın Bağımsız Oluşu

  1. Mahmut saltanatın en kritik dönemi 1821 Rum isyanı ve sonrasın yaşamıştır. Yunanistan, milliyetçilik hareketinin etkisi ve Avrupalı Devletlerin kışkırtmasıyla Osmanlı Devletine karşı bağımsız olma hedefi içinde girdi. Helen davasının filizlendirilmesinde Rumların en büyük destekçi Ruslar oldu. Rumlar ilk olarak Eflak’da ayaklandı. İsyan destek bulamadı ve kısa sürede bastırıldı.

Rumlar bu kez de Mora’da ayaklandılar. Mora’da başlatılan isyan, çok geniş bir destek kitlesi bulmasıyla kısa zamanda büyüdü. Mora’daki Müslümanlar, Rumlar tarafından öldürülüp mallarına el kondu. Osmanlı tarafında ise Patrik VI. Gregor dahil bazı Rumlar ihanet suçundan idam edildi. Tercümanlık işleriyle devlet kademelerinde görev alan Rumlar da terhis edildi. Bu isyan karşısına zor duruma kalan Osmanlı hükümeti Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın yardımını istedi. Mısır’ın askeri kuvveti Cihadiye birlikleri Mora’ya vardıktan sonra isyan kısa sürede bastırılma aşamasına geldi. Ancak Bağımsız bir Yunanistan’ın, Rusya ve İngiltere’nin menfaatlerine daha uygun olduğu için Rusya ve İngiltere, Yunanistan’a bağımsızlık verilmesini istedi. Osmanlı Devleti bu isteği reddedince Avrupalılar donanmalarını Akdeniz’e gönderdiler. İngiltere, Fransa ve Rusya donanmaları 20 Kasım 1827’de Mora’nın Navarin limanında demirleyen Osmanlı donanmasını ateşe verdi. Modern bir haçlı seferi olan bu hareketin üzerine II. Mahmut Rusya’dan savaş tazminatı talebinde bulundu.  Ruslar buna Osmanlı Devleti’ne savaş açarak cevap verdiler. Yapılan savaşlar neticesinde Osmanlı zor duruma düştü zira doğuda Ruslar Erzurum’a batıda Edirne’ye kadar ilerlediler. Bu koşullar altında Osmanlı Edirne Antlaşması’nı yapmak zoruna kaldı. Antlaşmaya göre, Yunanistan bağımsız olurken Sırbistan’a özerlik verildi. Rus ticaret gemilerine Boğazlardan geçiş hakkı verildi. Osmanlı Devleti Rusya’ya savaş tazminatı ödemeyi kabul etti.

Rus savaşı devam derken Mısır Valisi Mehmet Ali paşa İngiltere ve Fransa ile anlaşan Padişahın onayı olmadan askerlerini Mora’dan çekti. Bu karışıklıklardan yaralanan Fransa’da Mora ve Cezayir’i işgal etti.

Ruslarla yapılan 1833 tarihli Hünkar İskelesi Antlaşması ile Mısır valisinin yeniden harekete geçmesi durumunda Rusya’nın yardımı öngörüyordu. Bu antlaşmanın en önemeli madde Boğazların Ruslara açık diğer devletlere kapalı olması idi. Bu durum Avrupa’da büyük tepkiye neden oldu. İngiltere ve Fransa Boğazların statüsünde herhangi bir değişikliği kabul etmeyeceğini ilan etti.

1838 Balta Limanı Antlaşması, Mısır meselesinin çözümünde destek karşılığı İngiltere’ye önemli ticari ayrıcalıklar tanındı. Bu antlaşma zaten ekonomisi zayıf olan üretimi olumsuz etkiledi İngiliz malları Osmanlı pazarını ele geçirdi.

 

Kavalalı İsyanı

Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Napolyon tarafından işgal edilen Mısır’ı kurtarmak için Mısır giden gönüllülerdendi. Okuryazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmed Ali Paşa Kahire’de başıbozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, gösterdiği başarılardan sonra Mısır’a vali olmuştu (1804).

Kavalalı Mehmed Ali Paşa valiliği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır’ın kalkınmasını sağlamıştı.

Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Mora İsyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan II. Mahmud’a yardım etmişti. Mora isyanını bastıran Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti’nin yardım istemesine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmed Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye’yi işgal etti. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye’yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya’da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.

Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul’a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Mısır ordusu karşısında Osmanlı üst üste mağlubiyetler aldı Mısır askeri Kütahya ve Bursa’ya ilerledi. Bunun üzerine Sultan II. Mahmud, denize düşen yılana sarılırcasına Ruslardan yardım istedi (Hünkar İskelesi Antlaşması). Rus donanmasının İstanbul’a gelmesinden tedirgin olan İngilizler ve Fransızlar, Mısır ile Osmanlı Devleti arasında bir barış antlaşması olan Kütahya Tenkihnamesi’nin imzalanmasını sağladılar.

Osmanlı Devleti ile Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa arasında imzalanan Kütahya antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, Oğlu İbrahim Paşa’ya da Cidde valiliğine olarak Adana Valiliği de verildi.

Mısır’da güçlü bir yönetimin bulunması İngilizlerin işine gelmemişti. Çünkü Mehmet Ali Paşa İngilizlerin bu bölgede ticaret yapmalarını engelliyordu. Bu sorunun o bölgede tekrar Osmanlı Devleti’nin hakim olmasıyla çözüleceğine inanan İngiltere, Sultan II. Mahmud’u Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya karşı kışkırttı. Nizip‘te yapılan savaşta Osmanlı ordusu bir kez daha yenildi. Kaptan-ı Derya Ahmet Paşa Osmanlı donanmasını Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya teslim etti (1839). Artık Osmanlı Devleti’nin, kendi valisine karşı yaptığı savaşlar sonunda ne ordusu, ne donanması kalmıştı. Bu gelişmelerin yaşandığı günlerde Sultan II. Mahmud öldü, yerine oğlu Abdülmecid Osmanlı padişahı oldu.

 

Islahat Hareketleri

Vaka-i Hayriye

Devlet içinde Yeniçerilerle başarılı savaş yapılabileceğine inan kimse kalmamıştı. Cihadiye adlı Mısır askerinin kısa zamanda kazandığı başarılar Yeniçerilerin işe yaramaz hallerini bir kez daha gözler önüne serdi. II. Mahmut’un azimli tutumunun neticesinde İki günlük bir sokak savaşının ardından 16-17 Haziran 1826’da ocak kaldırıldı. Bu olay tarihe Vaka-i Hayriye olarak geçmiştir. Yeniçerilerin ilgası devlet mekanizmasında gerekli ve çağdaş düzenlemeye gidilmesinin ilk adımını oluşturdu. Sultan Mahmut yeni askeri teşkilat olarak Asaker-i Mansürey-i Muhammediye ordusunu kurma çalışmalarına başladı.

 

Yapılan Diğer Islahatlar

Sosyal Alanda

  • Takvim-i Vekayi adıyla resmi devlet gazetesi kuruldu.
  • Batı musikisi ciddi olarak Osmanlı’ya sokuldu.
  • Resmi kıyafet olarak fes ve pantolon kabul edildi.
  • Polis, Karantina ve Posta teşkilatları oluşturuldu.
  • Devlet dairelerine Padişahın resmi asıldı.
  • İlk kez pasaport uygulaması başlatıldı.
  • Matbaacılığa önem verildi.

 

Eğitim Alanında

  • Harbiye, Tıbbiye gibi daha başka okullar kuruldu.
  • Avrupa’ya öğrenci gönderildi.
  • Ücretsiz mecburi ilköğretim kanunu çıkarıldı.
  • Batı eserlerinden çevirilere hız verildi.
  • Fransızca öğretimine büyük önem verildi.

 

Askeri Alanda

  • Başarısız olan Sekban-ı Cedid ve eşkinci ocağı teşebbüslerinin ardından Asekir-i Mansure-i Muhammediye kuvvetleriyle yeni ordu kuruldu.
  • Vaka-i Hayriye
  • Mızıkay-i Hümayun kuruldu.

İktisadi Alanda

  • Buhar kuvvetine dayanan modern sanayi benimsendi,
  • İlk fabrikalar kuruldu.
  • Yerli malları özendirildi.
  • Buharlı gemi Türkiye’ye girdi. (Swit)

İdari Alanda

  • Saray teşkilatından başlayarak bütün devlet teşkilatı yenileştirildi.
  • Müsadere usulü kaldırıldı.

 

Mahmut’un ölümüyle Tanzimat devri başlar. Bu devre Mustafa Reşit Paşa damgasını vurmuşsa da, yapının gerçek temellerini II. Mahmut atmıştır

I. Mahmut Dönemi (1808-1839)

Kale-i Sultaniye Antlaşması (1809)

Osmanlı içinde Fransızlara karşı bir tutumun oluşması, İngiltere’nin de Fransızlar karşısında yalnız kalması ile bu iki devleti birbirine yaklaştırmıştır. Bu durumun neticesinde 1807’den beri davam eden savaş hali 5 Ocak 1809 tarihinde imzalanan Kale-i Sultaniye Antlaşması ile sona ermiştir. Osmanlı Devleti adına Mehmet Emin Vahat Efendi; Birleşik Krallık adına ise Robert Adair imzalamıştır. Bu antlaşmanın en önemli tarafı boğazların yabancı savaş gemilerine kapalı olmasını İngiltere’nin kabul etmiş olmasıdır.  12 madden oluşan antlaşmanın maddelerinin özeti şöyledir:

  • İngilizler, işgal ettikleri Osmanlı topraklarını iade edecek. Bunun karşılığında Osmanlı ise el koyduğu Britanyalı tüccarların mallarını iade edecekti.
  • Osmanlı’nın daha önce İngiltere’ye verdiği kapitülasyonlar ve ticari imtiyazlar olduğu gibi uygulanmaya devam edecektir.
  • Osmanlı gemilerine Britanya sularında güvenli seyir ve gümrüklerde kolaylık sağlanacaktır.
  • Diplomatik temsilcilerin nasıl ağırlanacağı ve karşılıklı olarak elçilere saygı gösterileceği kararlaştırılmış.
  • Osmanlı Devleti İngiliz topraklarında konsolosluk açacak
  • Tercüman görevlendirilmiş Osmanlı Devlet izninde tabi
  • Osmanlı tebaasından hiç kimsenin İngiltere himayesine geçmesine izin verilmeyecektir.
  • Çanakkale ve İstanbul boğazlarının savaş gemilerine kapalı olması ilkesi İngiltere’ye hatırlatıldı.
  • Antlaşmanın son maddesi ise antlaşmanın nasıl yürürlüğe gireceği ve hangi şartlar içinde yürürlükte kalacağını içeriyor.

Tüm bu maddelerin yanında Antlaşmanın gizli bir maddesi de söz konusudur. Buna göre Osmanlı’nın Fransa ile savaşması halinde İngiltere, Osmanlı’yı destekleyecektir.

 

Bükreş Antlaşması (1812)

Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile savaşın sona erdirilmesi süreci Bükreş Antlaşması’nın zeminini hazırlamıştır. Bükreş Antlaşması 28 Mayıs 1812’de Romanya’nın başkenti Bükreş’te Osmanlı ve Rusya arasında imzalanmıştır. Antlaşma ile iki ülke arasındaki savaş sona ermiştir.

  1. Rusya, Eflak ve Boğdan’dan çekilecek buna karşılık Osmanlı da Besarabya’yı Rusya’ya bırakacaktı.
  2. Osmanlı devleti Eflak ve Boğdan’dan iki yıl boyunca vergi almayacak.
  3. Sırplar kendi içlerinde serbest olacak
  4. Tuna Nehri’nde Osmanlı ve Rus gemileri serbestçe dolaşabilecek.
  5. Prut ve Tuna nehirleri iki ülke arasında sınır kabul edilecek.
  6. Kuzey’de Kuban Irmağı, Güneyde Hızıp ırmağı olan bölge Osmanlılara bırakılmış. Karadeniz kısımları

Bükreş Antlaşması ile Osmanlı balkanlarda Rusya karşısında biraz daha gerilemiş olsa da antlaşmanın en dikkat çeken maddesi Sırplara verilen imtiyazdı. Fakat Bükreş Antlaşması, 1813 yılında Rus-Fransız savaşının çıkmasıyla uygulanma olanağı bulmadı. Osmanlı, Sırp imtiyazını uygulamadı ve Rusların savaşını fırsat bilerek Sırp isyanın bastırdı. Ancak Rusya, Fransa ile savaşından galip çıkınca daha güçlü ve etkili bir şekilde Sırp meseleni destekledi. Bu destekle birlikte Sırp isyanları yeniden başlayacaktır.

 

Viyana Kongresi

1789 ihtilaline karşı müttefik olan İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya öncülüğünde Fransa’dan alınacak topraklar ve yeni Avrupa düzeni için 1815 yılında Viyana Kongresi toplanmıştır. Kongreye Prens von Metternich başkanlık yapmıştır. Kongreye; Fransa, İspanya, Portekiz, İsveç ve 36 Alman prensliği de katılmıştır. Osmanlı Devleti ise davet edildiği halde Rus etkisi nedeniyle katılmamıştır. Kongrenin sonunda Fransa’nın aldığı toprakları iade edip ihtilalden önceki sınırlarına çekilmesi sağlandı. Böylelikle Avrupa’daki güç dengesi İngiltere lehine düzenlenmiş oldu.

 

Sırp İsyanı

Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı’ya bağlanan Sırplar Milliyetçilik düşüncesiyle Osmanlı’ya karşı ayaklanan ilk azınlık olmuştur.

Nedenleri:

  • Osmanlı Devleti’nin askeri gücünün yitirilmeye bölgede oluşan otorite boşluğu
  • Bölgede Osmanlı bürokratlarının ve askerlerinin tutumu ve vergilerin ağırlaştırılması
  • 1789 İhtilali’nin ardından yayılan ulusçuluk akımını Sırpların benimsemesi
  • Rusya ve Avusturya’nın kışkırtması. Özellikle Rusların, Slav asıllı tüm halkları kendi yönetimi altına toplama hedefini yani Panslavizm ile Sırp, Bulgarlar, Hırvatlar, Slovenler, Lehler, Çekler, Ukraynalılar Karadağlıları ortak bir idarede birleştirmek istiyordu. Sıcak denizlere inme planı doğrultusunda Balkanlarda bulunan Slav topluluklarını el altından destekleyip kışkırttı.

Tüm bu nedenlerin etkisiyle Sırplar ilk kez 1804 yılında Osmanlı Devletine karşı ayaklandılar. İlk başta mahalli bir isyan olarak ortaya çıktı. Fakat Kara Yorgi bu isyanı ulusal bir isyana dönüştürmeyi başardı. Çete savaşlar halinde devleti uğraştıran bu isyan Rusya’nın askeri yardımıyla da güç buldu. Nihayetinde Osmanlı ile Rusya arasında vuku bulan 1812 Bükreş Antlaşması ile Osmanlı, Sırplara imtiyazlar vermek zorunda kaldı. Aynı yıl Napolyon’un, Moskova Seferi’ne çıkması Bükreş Antlaşması’nın uygulanmaması ve isyanın kontrol altına almasına imkan verdi.

Bundan sonra Miloş Obronoviç önderliğinde Sırplar bir kez daha ayaklandı. Fransızları yenen Rusların bu meseleye daha güçlü bir şekilde ilgilendiler. Bunun neticesinde Edirne Antlaşması imza edildi. Bu antlaşma ile Sırbistan yarı bağımsız hale geldi ve Miloş Obronoviç Sırp prensi ilan edildi. Daha sonra 1878 Berlin Antlaşması ile de Sırplar bağımsız bir devlet olacaklardır.

 

Rumların İsyanı, Navarin Baskını ve Yunanistan’ın Bağımsız Oluşu

  1. Mahmut saltanatın en kritik dönemi 1821 Rum isyanı ve sonrasın yaşamıştır. Rumlar uzun yıllardır Osmanlı topraklarında yaşıyorlardı. Özellikle ticaretle uğraşıyorlardı. Devlet içinde Divan tercümanlığı ve Derya tercümanlığı gibi önemli mevkilere yerleşmiştiler. Ancak Sırplar gibi Rumlar da milliyetçilik hareketinin etkisi ve Avrupalı Devletlerin kışkırtmasıyla Osmanlı’ya isyan bayrağı açtılar. 19. yüzyılda Grek davası uğruna kurulan ilk Rum örgütü Filiki Eterya oldu. 1814 yılında Odessa’da kuruldu. Çok kısa sürede Osmanlı şehirlerinde şubeler açarak faaliyetlerine başladı.

Rumların ilk hareketi Rus Çarı’nın Rum asıllı yaveri Alexander İpsilanti tarafından 1821 senesinde Eflak’ta başlatıldı. Dolayısıyla isyanda Rumların en büyük destekçi Ruslar oldu. Bu isyana Bükreş Antlaşması gereğince Osmanlı’nın askeri müdahale yapamayacağı düşünülüyordu. Ayrıca Romen, Bulgar ve Sırpların da bu isyana destek olacağı düşünülmekteydi. Ancak Romenlerin Osmanlı idaresinden memnun olmasıyla isyana destek bulunamadı ve kısa sürede bastırıldı.

Rumlar bu kez de Mora’da ayaklandılar. Alexander İpsilanti’nin kardeşi Demetrios İpsilanti isyanın önderiydi.  Mora’da başlatılan bu isyan, çok geniş bir destek kitlesi bulmasıyla kısa zamanda büyüdü. Avrupa’nın birçok merkezinden Rumlara yardım gönderildiği gibi okyanus ötesinden, Amerikan’dan bile yardımlar geliyordu. Bu destekle Mora’da başlayan isyan tüm Yunanistan’a yayıldı. Müslümanlar, Rumlar tarafından kitleler halinde öldürülüp mallarına el kondu.

Rumların isyan haberi İstanbul’da büyük infiale sebep oldu. Fenerli Rum Beyleri itibarlarını kaybettiler. Divan ve Derya tercümanlıklarında bulunan Rumlar görevden alındılar. Patrik VI. Gregor’unda bulunduğu bazı Rumlar ihanet suçundan idam edildi. Bu isyan karşısına zor duruma kalan Osmanlı hükümeti Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın yardımını istedi. Mısır’ın askeri kuvveti Cihadiye birlikleri 1824’te Mora’ya vardıktan sonra isyan kısa sürede bastırılma aşamasına geldi. Ancak Bağımsız bir Yunanistan’ın, Rusya ve İngiltere’nin menfaatlerine daha uygun idi. Rusya ve İngiltere aralarında Saint Petersburg Antlaşması imzaladılar. Bu antlaşmaya göre Mora, otonom bir prenslik haline gelerek sadece vergi yönünden Osmanlı’ya bağlı olmasını öngörüyordu. İki devlet bu hedefin gerçekleştirilmesi konusunda anlaştılar. Bu doğrultuda hemen faaliyete geçildi ve Osmanlı’dan, Yunanistan’a bağımsızlık verilmesi istendi. Osmanlı Devleti bu isteği reddedince Avrupalılar donanmalarını Akdeniz’e gönderdiler. İngiltere, Fransa ve Rusya donanmaları 20 Kasım 1827’de Mora’nın Navarin limanında demirleyen Osmanlı donanmasını ateşe verdi. Modern bir haçlı seferi olan bu hareketin üzerine II. Mahmut Rusya’dan savaş tazminatı talebinde bulundu.  Ruslar buna Osmanlı Devleti’ne savaş açarak cevap verdiler. Pertev Paşa’nın önderliğinde yapılan savaşlar neticesinde Osmanlı zor duruma düştü zira doğuda Ruslar; doğuda Erzurum’a, batıda Edirne’ye kadar ilerlediler. Bu koşullar altında 14 Temmuz 1829’da Osmanlı, Rusya ile Edirne Antlaşması’nı yapmak zoruna kaldı. Çok ağır hükümler içeren bu antlaşmaya göre, Yunanistan bağımsız olurken Sırbistan’a özerlik verildi. Rus ticaret gemilerine Boğazlardan geçiş hakkı verildi. Osmanlı Devleti Rusya’ya savaş tazminatı ödemeyi kabul etti.

Rus savaşı devam derken İngiltere ve Fransa ile anlaşan, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa Padişahın onayı olmadan askerlerini Mora’dan çekti. Bu karışıklıklardan yaralanan Fransa’da Mora ve Cezayir’i (1830) işgal etti.

 

Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı (1831-1841)[1]

Kavalalı Mehmed Ali Paşa, 1769’da Kavala’da doğmuştur. Okuryazar değil fakat zeki bir kimseydi. 18 yaşından sonra askerliğe adım atmıştır. Napolyon tarafından işgal edilen Mısır’ı kurtarmak için 1799’da Mısır giden gönüllülerin başında Kahire’ye geldi. Fransızların 1802 El-Ariş Antlaşması ile Mısır’ı boşaltmasından sonra üstün askeri yetenekleri olduğu anlaşılan Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Kahire’de başıbozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, gösterdiği başarılardan sonra da komutan olmuştur.

Bundan sonra Mısır’da ki yönetimi ele geçirmeyi planladı. Çeşitli entrikalarla Vali Hüsrev Paşa’yı ülkeden kaçırttı ve idareyi eline aldı. Düzenli vergisini vermesi ve Vahabileri etkisiz kılması koşuluyla 1805’de Osmanlı Devleti onu Mısır Valisi olarak atamıştır.

Kavalalı Mehmed Ali Paşa valiliği sırasında askeri, idari ve ekonomik reformlar yapmıştır. İngiliz ordusunu yenilgiye uğratmış, Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Mısır’daki tüm toprakları millileştirmiş, Nil’den sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş, pamuk üretimini ön plana çıkarmıştı.  Böylece, Mısır’ın kalkınmasını sağlamıştı. Öyle ki yalnızca dört yıl içinde Mısır’ın yıllık geliri 13 bin keseden 400 bin keseye çıktı. Bu parayla da kuvvetli bir ordu ve donanma kurdu. Fransızların yardımıyla kurduğu bu modern orduya Cihadiye Birlikleri denildi. Bundan sonra Mehmed Ali Paşa, devletin içinde bulunduğu zayıflıktan istifade ederek bağımsızlık tutkusu içine girdi.

Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Mora İsyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan II. Mahmud’a yardım etmişti. Bu yardım onun pek çok askerine ve donanmasına mal olsa da uluslararası alanda itibarını güçlendirmişti. Artık bağımsız bir hükümdar gibiydi. Diğer taraftan Navarin baskını sonrasında Mehmed Ali Paşa, Mora’nın elden gideceğini anlamıştı. Bu nedenle İngilizlerle anlaşarak 1828’de Ordusunu Mora’dan çekti.

Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Mora’dan askerlerini Padişahın izni olamadan çekmekle kalmadı. Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti’nin yardım istemesine rağmen kuvvet göndermedi. Buna yolun uzaklığını, donanmasının hasar görmesini, salgın hastalıkları bahanede gösterdi. Bu durum II. Mahmud son derece rahatsız etti.

Kavalalı, Edirne Antlaşması’nda sonra Padişahtan kendisine vaad edilen Girit ve Suriye valiliklerini istedi. Ancak II. Mahmut bir komployla Kavalalı’dan kurtulabileceğini düşünüyordu. Bunun için Suriye Valisini kullanacaktı. Fakat bu durumdan haberdar olan Kavalalı isyana resmen başladı. İsyanın nedenleri:

  • Mısır’ı komşularından daha üstün bir güç haline getirmek.
  • İstanbul’dan bağımsız hareket edebilmek.
  • Mısır valiliğini babadan oğula geçer bir hanedanlığa çevirmek.
  • Suriye, Anadolu hatta olabilirse tüm Osmanlı topraklarını ele geçirmek.

Mehmet Ali Paşa, uygun bir ortamda, oğlu İbrahim Paşa önderliğinde 24.000 kişilik orduyu Suriye üzerine gönderdi. 1832’den sonra bütün Suriye’yi işgal etti. Bu durum karşısında II. Mahmud Kavalalı’yı asi ilan etti. Padişah Kavalalı’nın üzerine bir ordu gönderdi. Ancak bu ordu Kavalalı’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından yenilgiye uğratıldı. Bundan sonra Torosları geçen İbrahim Paşa, eğitimli ve disiplinli ordusuyla Osmanlı kuvvetlerini, Adana ve Konya’da da yenilgiye uğrattı. Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul’a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Mısır askeri Kütahya ve Bursa’ya ilerledi.

Mısır ordusu karşısında alınan üst üste mağlubiyetler Osmanlı’yı zor durumda bıraktı. Fransa’dan ve İngiltere’den destek bulamayan Sultan II. Mahmud, denize düşen yılana sarılırcasına Ruslardan yardım istedi.  Rusya, Boğazların Osmanlı gibi zayıf bir devlette olmasını gelecekteki planları için daha uygun gördüğünden Osmanlı’yı desteklemeye karar verdi. Bu doğrultuda iki devlet arasında bir mutabakata varıldı. Bu mutabakat gereği Rus donanması Boğaza girerek Beykoz’a asker çıkarttı(1833). Rus donanmasının İstanbul’a gelmesinden rahatsız olan İngilizler ve Fransızlar, Mısır Valisini ilerleyişi durdurmaya zorladılar. Tepkilerden çekinen Kavalalı ile Osmanlı Devleti arasında bir barış antlaşması olan Kütahya Tenkihnamesi’nin (14 mayıs 1833) imzalandı. Osmanlı Devleti ile Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa arasında imzalanan Kütahya Antlaşması’na göre, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya Mora, Girit, Suriye; Oğlu İbrahim Paşa’ya da Cidde ve Adana valiliği de verildi. Bu antlaşma ile sükûnet geçici de olsa sağlanmış oldu.

Hünkar İskelesi Antlaşması

Kütahya Antlaşması her iki tarafı da memnun etmemişti. İki tarafta da güvensizlik sürüyordu. Bu güvensizlik üzerine Osmanlı İmparatorluğu geleceğini güvence altına almak için Ruslarla antlaşmaya vardı.

Ruslarla yapılan 1833 tarihli Hünkar İskelesi Antlaşması, sekiz yıllık klasik bir savunma ittifakıydı. Mısır valisinin yeniden harekete geçmesi durumunda Rusya’nın yardımı öngörüyordu. Karşılıklı yardımı taahhüt eden bu antlaşmanın en önemli maddesi: eğer Rusya herhangi bir Avrupalı devlet ile savaşa girecek olursa Osmanlı Boğazlarını Rusya’nın savaştığı devlete kapayacak diğer taraftan Boğazlar, Ruslara açık olacaktı. Bu durum Avrupa’da büyük tepkiye neden oldu. İngiltere ve Fransa Boğazların statüsünde herhangi bir değişikliği kabul etmeyeceğini açıkladı.

Balta Limanı Antlaşması

Mısır Valisi ve Osmanlı Devleti arasında savaş sona ermişti anacak gerginlik hat safhadaydı. İki tarafta savaşa hazırlanıyordu. Bu ortam içinde Rusya’nın Osmanlı’dan daha fazla ödün koparmasını istemeyen İngiltere Osmanlı ile ilişkilerini arttırdı. Bu doğrultuda 16 Ağustos 1838 tarihli Balta Limanı Antlaşması imzalandı. Mısır meselesinin çözümünde destek karşılığı İngiltere’ye önemli ticari ayrıcalıklar tanındı. Buna göre: transit resmi ve tekelcilik kaldırıldı. On maddelik bu antlaşma ekonomisi zayıf olan Osmanlı’yı daha da kötü duruma soktu. Antlaşma ile kaliteli ve ucuz İngiliz mallarının Osmanlı pazarında satılmaya başlanmasıyla Osmanlı esnafı battı ve işsizlik arttı.

Bu antlaşmadan sonra Fransa ile de bir ticaret antlaşması yapılarak Fransa’nın da Mısır konusunda desteği sağlandı.

Mehmed Ali Paşa isyanının ikinci bölümü 1839’ yılında başlamıştır. Mısır’da güçlü bir yönetimin bulunması İngilizlerin işine gelmemişti. Çünkü Mehmet Ali Paşa İngilizlerin bu bölgede ticaret yapmalarını engelliyordu. Bu sorunun o bölgede tekrar Osmanlı Devleti’nin hakim olmasıyla çözüleceğine inanan İngiltere, Sultan II. Mahmud’u Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya karşı kışkırtıyordu. Bu ortam içinde Osmanlı Devleti’nin askeri hazırlıkları ve diplomatik girişimleri sonucunda durumun aleyhine döndüğünü gören Mehmed Ali Paşa, bağımsızlığını ilan etti. Bunun üzerine iki ordu Nizip’te karşılaştılar. Osmanlı ordusu, ulemanın etkisiyle taarruz etmek veya geri çekilmek konusunda uzun süre tereddüt yaşadı. Bu durumu fırsata çeviren Mısır ordusu Osmanlı ordusunu kuşattı ve saldırıya başladı. Nihayetinde Nizip‘te yapılan savaşta Osmanlı ordusu bir kez daha yenildi. Osmanlı bu savaşta on binlerce askerini ve 160 parça topunu kaybetti. Bu gelişmelerin yaşandığı günlerde Sultan II. Mahmud öldü, yerine oğlu Abdülmecid Osmanlı padişahı oldu.

Bu yenilgiden birkaç gün sonra Kaptan-ı Derya Ahmet Paşa Osmanlı donanmasını Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya teslim etti (1839). Artık Osmanlı Devleti’nin, kendi valisine karşı yaptığı savaşlar sonunda ne ordusu, ne donanması kalmıştı.

Mısır sorununa bir çözüm getirmek üzere yapılan Londra Antlaşması’na göre;

  1. Padişah Mısır valiliğinin babadan oğula geçmesini kabul ediyordu. Güney Suriye ve Akka valiliklerini de Mehmed Ali Paşa’ya veriyordu.
  2. Mehmed Ali Paşa, bu öneriyi 10 gün içinde kabul etmezse Akka valiliği, 20 gün içinde kabul etmezse Mısır valiliği zorla elinden alınacaktı.
  3. Mehmed Ali Paşa en geç 20 gün içinde, Mısırda bulunan Osmanlı donanmasını geri verecekti.

Fransa’ya güvenen Kavalalı, alınan bu kararların hiçbirini tanımadı. Bu gelişme üzerine Osmanlı, İngiliz, Avusturya, donanması limanları kuşattı ve Lübnan’a asker çıkarttı. Diğer taraftan Kuzey’den ilerleyen bir Osmanlı ordusu İbrahim Paşa’yı yenerek Suriye’den çekilmeye mecbur etti. Yaşanan bu gelişmeler üzerine Fransa taraf değiştirdi. Tek kalan Mehmed Ali Paşa, Mısır valiliğin babadan oğula geçmesi karşılığında Osmanlı donanmasını geri vermeyi kabul etti. Osmanlı savaşı her ne kadar devam ettirmek istiyor olsa da İngiltere’nin baskısıyla savaşı sona erdirdi. Savaşın sonunda Osmanlı, “Mısır Valiliği İmtiyaz Fermanı”nı yayınladı.

İsyanın sonuçları:

  • İsyanın başlangıcında Suriye ve Adana’yı kontrolü altına alan Mehmed Ali Paşa, isyanın sonunda buralardan vazgeçmek zorunda kaldı.
  • Rusya ilk etapta Osmanlı’ya destek olarak Hünkar İskelesi Antlaşması’nı yaptırdı. Bu antlaşma ile Osmanlı ve Boğazları üzerinde avantaj elde etti. Ancak İngiltere’nin devreye girmesiyle bu durumunu kaybetti.
  • İngiltere, Mehmed Ali Paşa’nın güçlenmesini önleyerek Hint sömürge yollarının güvenliğini korudu.
  • Fransa, iki yönlü politikası yüzünden bir çıkar sağlayamadı.
  • Avusturya, bir çıkar beklemiyordu. Avrupa dengesi açısından bu isyanın bastırılmış olmasından memnundu.
  • Osmanlı, bu isyanın sonunda ne kadar güçsüz olduğunu daha iyi anladı. Bir valisinin çıkardığı isyanı yabancı devletler yardımıyla çözebilmişti.

 

Demiryolları

Ulaşım sistemlerindeki gelişmeler, sanayi ile ilgili gelişmelere paralel olarak 19. Yüzyıl başlarından itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır. Modern ulaşım araçlarından biri de demiryoludur. Vagonlar ilk olarak 16. Yüzyılda Fransa’da kullanılmıştır.

Öte yandan buhar gücünün demiryollarına uygulanması 19. Yüzyılda İngiltere’de olmuştur. Modern anlamdaki demiryolu ise 1830’da Liverpool-Manchester hattı ile olmuştur. İlk hatlar eşya taşıma için yapılmış olup sonraları yolcu nakli için düzenlenmiştir.

Demiryolunun, deniz yollarına rakip olarak yeryüzünde yaygınlaşması iktisadi, siyasi, askeri, sosyal, alanlarda yeni bir dönemi açılmasına neden olmuştur. Yeryüzünde mal ve hizmet arzını o zaman görülmedik şekilde arttırdı. Uygarlık sudan uzak bölgelere taşındı. Rusya, İtalya gibi Osmanlı’da demiryolu konusunda geride kalan ülkelerden olmuştur.

 

Osmanlı Devleti’ne Demiryollarının Girişi

Osmanlı Devleti’nde demiryolu teşebbüsleri 1830’lu yıllarda başlamasına rağmen ancak 1850’li yıllardan sonra hayata geçebilmiştir. Bu demiryolları İngilizlerin çabasıyla yapılmıştır. İngilizlerin bundaki amaçları, sömürgesi olan Hindistan’a daha kısa yoldan ulaşma ve Rusya’ya karşı Hindistan’ın güvenliğini sağlamaktır.

Osmanlı Devleti’nde yapılan demiryollarını beş safhada değerlendirebiliriz.

  1. İngiliz sermayesi ile yapılan inşaat devri
  2. Hükümetin inşaat tecrübesi devri yani demir yollarında devletçilik dönemi:
  3. Duraklama Devri olarak belirtilen 1787-1788 seneleri
  4. Yabancı şirketlerin yeniden imtiyaz devri
  5. Hükümetin yabancı şirketlerle çalışma devri

Osmanlı topraklarındaki ilk demiryolu hatları

  1. İskenderiye-Kahire Hattı: Osmanlı topraklarında inşa edilen ilk demiryoludur. İngilizlerin girişimiyle yapılmış yapılmıştır. Amaç Hindistan yolunu kısaltmaktı.
  2. Köstence-Çernovada Hattı: Osmanlı’nın Avrupa toprakların inşa edilen ilk demiryolu hattıdır.
  3. İzmir-Aydın Hattı: İngilizlerin girişimiyle yapılmıştır. İzmir, İngilizler için önemli bir ticaret merkeziydi.
  4. Rusçuk-Varna Hattı: Osmanlı bu yol sayesinde Avrupa ile olan ticaretin artacağını düşünmüştür.

Hamidiye-Hicaz Demiryolu

Bu yolun ayrı bir önemi vardır. II. Abdülhamid’in “eski rüyam” dediği bu hat tamamen yerli kaynaklar ve yerli işgücü ile gerçekleşmiştir. Bu hat ile hac yolculukları kolaylaşacak, bölgede çıkabilecek isyanlar önlenebilecekti.

İnşa için yardım kampanyası başlatıldı.  II. Abdülhamit 50.000 lira bağış yaparak kampanyayı başlattı. Birçok kesim bu kampanyaya destek olduğu gibi parası olmayanlarda ücretsiz olarak inşasında çalıştı. Ayrıca komşu Müslüman ülkelerden de yardım alındı. Önemli bir miktarda para toplansa da yeterli değildi devlet karşılamak için ek ergiler koydurdu.

Müslüman mühendisler tarafından gerçekleştirildi.

Bu hat, inşası hızlı bir şekilde, yüksek kalitede ve daha az maliyetle yapıldı.

Osmanlı Devleti’nin en önemli demiryolu başarısı olarak kabul edilse de günümüzde Türkiye sınırları içinde değildir. 1919’da Medine’nin teslim olmasıyla bu hat üzerindeki egemenliği bitti.


[1] Mehmet Kocaoğlu’nun makalesinden faydalanılmıştır.

[1] 1789 ihtilalinin etkileri.

Benzer İçerikler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir