Milliyetçi Cephe Hükümetleri
Ecevit ve Demirel’in çabaları sonuçsuz kalınca Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, 12 Kasım 1974’te Kontenjan Senatörü Sadi Irmak’ı Başbakanlığa atayıp hükümeti kurmasını istedi. Partilerin bakan vermeyi reddetmesi üzerine 17 Kasım’da açıklanan hükümette 11 bakan Meclis ve Senatodan alınmış 15 bakanlık Parlamento dışından ağırlıklı olarak teknokratlardan seçilmiş. Meclisteki partiler bakan vermedikleri hükümete güvenoyu da vermediler. İstifa eden Irmak yeni hükümet kurulana kadar görevine devam etti ve 31 Mart 1975’e kadar Başbakan olarak kaldı. Bu kabine sadece gündelik işlerle ilgilendi.
AP önderliğinde bir “milliyetçi cephe” hükümeti kurulması için girişimler yapıldı. Demirel’in milliyetçi cephe hükümeti AP, MNP, CGP, CMKP ortak koalisyonuyla 31 Mart 1975’te kuruldu. Programında huzur, kalkınma ve hamle yılı olacağı öngörülen dönem, anarşinin, öğrenci olaylarının, sağ-sol çatışmalarının daha da hızlandığı bir dönem haline geldi. Başbakan Demirel 14 Mayıs’ta saldırıya uğradı. Başbakan’a yumruk atan kişinin CHP’li oluğu iddiaları üzerine Ecevit’i destekleyen iki profesörün evinin bombalanması gerilimi tırmandırdı. Genelkurmay Başkanlığından milletin birliğine ve Atatürk İlkeleri’ne uzanan ellerin kırılacağına ilişkin uyarı demece geldi.
Hemen her kesim hangisi olursa olsun tek parti olsun istiyordu. Çünkü koalisyonlarla köklü değişikliklerin mümkün olmadığını görmüştü. 12 Ekim 1977 seçimleri küçük partilerin önemli oranda oy kaybetmesiyle sonuçlandı. CHP oylarını %43’e, AP ise %40 yükseltmişti. Seçmen küçük partilere oy vermenin siyaseti böldüğünü görmüş bu yüzden oylar büyük partilerde toplanmıştı. Bülent Ecevit azınlık hükümeti kurmaya çalışmış ancak başarılı olamayınca 22 Mayıs 1977’de ikinci milliyetçi cephe hükümeti Demirel tarafından kuruldu. Yeni hükümet asayiş problemlerine çözüm getiremedi. 31 Aralıkta ise güvenoyu alamayıp düştü. Yeni hükümet CHP ve AP’den istifa eden bağımsız milletvekillerinden ortaya çıktı. Ne var ki hükümetin programı okunması dahi meclisteki kavgalara neden oldu. Nihayetinde bu hükümette uzun ömürlü olmadı.
1 Mayıs 1977’de DİSK’in organize ettiği organizasyonda 34 kişi hayatını kaybetti. Ülkede siyasi cinayetlerin ve vatandaşlar arasında çatışmalarında devam ediyordu. Devlet kurumlarının bölünmüşlüğü hat safhadaydı. Terörün hedefinde öğretim görevlileri ve saygın gazeteciler vardı. Toplumu mezhep ayırımı içine sokarak karşılıklı cinayetlerle toplumsal barışı temelden dinamitlemek şeklinde ortaya çıktı. Sivas, Malatya, Bingöl’de yaşanan çatışmaların maddi boyutlarından çok toplumsal birlikteliği hedefleyen manevi boyutu önemliydi. Başbakan Ecevit’in sıkıyönetim ilanından kaçınması Maraş’ta başlayan olaylar yüzünden çöktü 25 Aralık 1978’te 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Ancak bu tedbirde olayların önünü almaya yetmedi.
Hükümet geldiği noktada hem aydınların hem de politikacıların desteğini önemli ölçüde yitirmişti. Bozulan ekonomiyi düzeltmek için IMF’e başvurulmak zorunda kaldı, kısacası hükümet her cepheden kan kaybediyordu. 14 Ekim 1979’da yapılan seçimlerde ciddi oy kaybıyla koltuğu bıraktı. 16 Ekim de başbakan istifa etti.
Meclisteki tüm sağ partilerin desteğini alan Demirel Hükümeti yönetimi devraldı. Yeni hükümet sıkıyönetim uygulamalarını daha da sıklaştırmak için askerlere yetki vermesiyle günde 20 vatandaş hayatını kaybetmeye başladı. Sağ-sol kavgası diye basitleştirilen terör olayları üst düzey suikastlara kadar uzandı. Nihat Erim ve DİSK Başkanı Kemal Türker öldürülmelerinin yanı sıra mezhep çatışmasını destekleyici karışıklıklar yaşandı.
Kıbrıs Harekatı nedeniyle uygulanan ambargo ekonomik krize neden olmuştu. Devamlı artan bir hayat pahalılığı can ve mal emniyetinin ortadan kalkması geniş toplum kesimlerini ümitsizliğe sevk ederken Avrupa’nın yabancı işçileri geri göndermeye başlaması yeni iş sahaları yaratamayan Türkiye için yeni problemdi. Başbakan Demirel, ekonomiyi düzeltmek için Turgut Özal’a devretti. Bu doğrultuda alınan 24 Ocak Kararları ile %43 devalüasyonun üzerine ilaveten % 30’luk yeni bir devalüasyon uygulandı böylelikle uluslararası mali piyasanın beklentileri karşılanmış oldu.
Genelkurmay ve kuvvet komutanları, MSP’nin tepki çeken mitingleri ve Maliye Bakanını gensoru ile düşürmeye çalıştığı bir ortamda 12 Eylül 1980’de ordunun yeniden yönetime el koyduğunu duyurdu.