Küba Krizi

22 Ekim 1962’de Sovyetlerden Küba’ya doğru yola çıkan askeri gemiler Nükleer füzelerin ateşleme sistemlerini taşıyorlardı. Nükleer savaş kapıdaydı ve bütün dünyanın yüreği ağzına gelmişti

1951’de Sovyetlerin uzaya Sputnik füzesi göndermeleri sadece teknoloji bakımından ilerlemeyi göstermiyor, ABD’yi kıtalar arası füze tehdidi ile karşı karşıya bırakıyordu. ABD’nin buna karşılık vermesi gerekiyordu. Aksi takdirde dünya kamuoyu ABD’yi Sovyetler karşısında aciz görecek ve prestij kaybına uğrayacaktı.

Küba Krizi

ABD Başkanı Eisenhower 1957 yılında Paris’teki NATO toplantısında yeni geliştirilen nükleer başlıklı orta menzilli Thor ve Jüpiter füzelerini Avrupa’da konuşlandırma kararını tartışmaya açtı. Anacı Sovyetlere karşı yeni bir hamle yapmaktı. Ancak sadece İtalya, İngiltere ve Türkiye böyle bir operasyona sıcak bakıyordu. 1959 yılına gelindiğinde İngiltere’ye 65 adet Thor, İtalya’ya 30 ve Türkiye’ye 15 adet Jüpiter füzesi konuşlandırılmıştı.

Jüpiter füzeleri nükleer başlık taşıyacak şekilde tasarlanmışsa da aslında vuruş gücü çok zayıftı. Üstelik teknolojik bakımdan da olağanüstü değildi. Bu füzelerin Avrupa’da konuşlandırılması tamamen psikolojik ve siyasi bir karara dayanıyordu.

Sovyetler yeni füze sistemlerine elbette karşıydı. Ama en çok bunların Türkiye’de konuşlandırılmasına itiraz ediyor; sınır komşusunun nükleer başlıklarla donatılmasından derin rahatsızlık duyuyordu. Şimdi hamle sırası Sovyetlerdeydi. Türkiye’deki füzeler binlerce kilometre ötede büyük bir krize dönüşüyordu.

1962 Ağustos’unda Küba üzerinde uçuş yapan Amerikan U-2 uçakları bazı Rize rampaları tespit ettiler. Sovyetler, Küba’ya nükleer başlık taşıyan füzeler yerleştirmişti. Ateşleme sistemlerini taşıyan 25 Sovyet gemisi ise çoktan yola çıkmıştı. Bu istihbarat Amerika’yı ayağa kaldırmak için yeterliydi.

Amerika Devlet Başkam Kennedy 22 Ekim’de bir konuşma yaparak Sovyetlerin Küba’ya nükleer füzeler yerleştirdiğini, kuzeyde Hudson’dan güneyde Lima’ya kadar Amerika’nın tehdit altında olduğunu, füzelerin derhal sökülmesini istedi. Bununla da kalmayarak Küba’yı abluka altına alacağını duyurdu. İki gün sonra 10 Amerikan savaş gemisi Küba’nın etrafında sekiz yüz kilometrelik bir alanı taramaya başladı. Bunun anlamı açıktı. Sovyet gemileri Küba’ya yaklaştırılmayacaktı.    

Fidel Castro - Nikita Krusçev

Abluka altındaki Küba derhal seferberlik ilan edip savaş hazırlıklarına başladı. Sovyet lider Kruşçev’i Amerika’yı dünya barışını tehdit etmekle suçlayıp Güvenlik Konseyi’ne şikâyet etti. Siyasî atmosfer o kadar gerilmişti ki, bütün dünya her an savaşın çıkacağını bekliyordu. Kriz en üst noktasındayken Sovyetlerin Küba’ya giden gemilerinden on iki tanesi rotasını değiştirdi. Diğerleri ise Amerika’nın kontrolünü kabul ettiler. Bu önemli bir yumuşama hamlesiydi. Şimdi ateşlenmeye hazır nükleer füzelerin gölgesinde pazarlıklara girişebilirdi.

Sovyetler, Küba’daki füzelerine karşılık Türkiye’deki Jüpiter füzelerinin sökülmesini istiyordu. Bu şart Amerika tarafından hemen kabul edildi. Dünya büyük bir savaşın eşiğinden dönmüştü ama soğuk savaşın iki büyük gücü barışın pamuk ipliğine bağlı olduğunu görmüş, Nükleer silahların sınırlandırılmasını tartışmaya başlamıştı.

Küba Krizi olaya dâhil olan veya uzaktan gözlemleyen ülkelerin dış politikalarında derin tesirler uyandırdı. Fransa Küba sonra kendi nükleer programım geliştirmek üzere NATO’dan ayrıldı, Küba Sovyetlere güvenemeyeceğini düşünerek Çin ile yakınlaşmaya başladı. Ama en önemli travma Türkiye’de yaşandı. Amerika’nın kendi çıkarları söz konusu olunca Türkiye’yi hemen feda edebileceği açıkça görüldü. Bundan sonra Türkiye’nin ABD’nin kontrolünden çıkmak için zayıf hamleleri; ABD’nin ise her defasında Türkiye’yi sert bir şekilde cezalandıracağı siyasi krizler dönemi başlıyordu.
 

 

 

Benzer İçerikler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir