III. Murad ve Dönemi (1574-1595)


III. Murad, Sultan Selim’in Nurbanu Sultan’dan doğma oğludur. 1546’da Manisa’da dünyaya geldi. 1562 yılında Manisa sancakbeyliğine tayin edilen Şehzâde Murad padişah oluncaya kadar burada kaldı. Babasının ölüm haberini Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa’dan alır almaz İstanbul’a geldi. 22 Aralık 1574’de tahta cülus etti. III. Murad 4 yıl kadar büyükbabası Kanunî Devri’nde, daha sonra da II. Selim Devri’nde Manisa’da idarecilik yaptığı için tecrübeli idi. Bu tarz yetişen son şehzâde olmuştur. Cülustan sonra Fatih Kanunnâmesi’nde öngörülen Nizam-ı âlem için kardeş katli uygulanarak beş şehzâde ortadan kaldırılmıştır.
Padişah’ın devlet işlerine karşı ilgisizliği hasebiyle Murat döneminde gerek vezirler gerekse de saray kadınlarının otorite mücadeleleri dikkat çeken bir nokta olduğunu söylemek mümkündür. Siyasi çerçeveden baktığımızda ise dönemin en önemi olayı Osmanlı-İran savaşlarıdır.
Osmanlı-Safevi Mücadelesi (1578-1590)
Osmanlı-İran mücadeleleri III. Murad Devri’nde önemli bir yer teşkil etmiştir. Osmanlı’yı savaşa götüren gelişmelere baktığımızda Safevi Beylerinin hudut tecavüzleri ve en önemlisi Anadolu halkı üzerinde Şii propagandası yapıldığı iddiasıdır. Ancak bunlarda sadece savaşın bahaneleriydi gerçek sebep esasında Şah İsmail’in ölümü dolayısıyla İran’da iç karışıklıklardan istifade ederek iktisadi hedeflerin gerçekleştirilmesiydi. Bu siyaseti daha önceki Osmanlı fetihlerinde de görmemizden dolayı savaşın asıl sebebinin iktisadi olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Bunun kanıtı olarak Tebriz gibi önemli ticaret merkezi olmasını ortaya koyabiliriz.
Payitahttan bu kadar uzak topraklarda uzun süren mücadeleler girilmesi bu dönemde devletin siyasetini belirleyen Sokullu’nun uçlarda toplanan politik tutumuyla ilk bakışta çelişiyor gibi görünebilir. Ancak ince ayrıntılara baktığımızda bu projeye daha önceki Don-Volga Kanal projesinin hedeflerini temel alan bir başka fetih projesiydi. Zaten uç siyasetinin kısa vadede yararlı olamayacağını anlayan Sokullu’nun bu seferi desteklemesi de muhtemeldi. Sonuç itibariyle Sadrazam Sokullu’nun İran’ Seferi’ne muhalefet etmiş olduğu iddiası çokta doğru gözükmemektedir.
Tebriz’den Karadeniz kıyısına kadar olan bölgenin Osmanlı topraklarına girmesi hedeflenen ve iki sene içinde tamamlanacağı düşülen bu sefer Osmanlı’nın uzun yıllarını alacaktır. İlk etapta Kör Hüdavendi başında bulunduğu Safevilere karşı hızlı bir harekâtla iki cepheden saldırı planlıyordu. Ancak Sokullu isteğiyle tek bir cepheden savaşa girilmesi planı uygulandı ve Lala Mustafa Paşa İran serdarı tayin edildi.
Üsküdar’dan yola çıkan Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı birlikleri 28 Nisan 1878’te Erzurum ulaştı. Bundan sonra. Pohof’un merkez Mere ve Vale Yenükule, Tümük, Hartus, Ahikelek kaleleri fethedildi. Bu sırada Çıldır’da, Özdemiroğlu Osman Paşa’nın gayretleriyle Tokmak Han idaresindeki İran ordusunun 9 Ağustos 1578’te mağlup edilmesi Gürcistan kapılarını Osmanlılara açtı. Bu haberler İstanbul’da büyük bir memnuniyet uyandırdı.
14 Ağustosta Tiflis ele geçirildi ve eyalet olarak Osmanlı’ya ilhak edildi. Osmanlı ordusu Şirvan hududuna ulaşmışken; İran kuvvetlerinin saldırısına uğradı. Kür nehri civarındaki Koyun Geçidi mevkiinde cereyan eden muharebede Osmanlı ordusu galip çıktı. Buradan Şirvan içlerine ilerleyen Lala Mustafa Paşa, bölgenin şehirlerini birer birer ele geçirdi ve Özdemiroğlu Osman Paşa bölgede muhafız olarak bırakıldı. Mustafa Paşa bundan sonra Erzurum’a gelerek kışı burada geçirdi.
Doğu Anadolu üzerindeki emellerinden bir türlü vazgeçmeyen ve Mustafa Paşa’nın Erzurum’a çekilmesini fırsat bilen Safevi kumandanı Aras Han Şamahı ve Eriş almak için faaliyete geçip Özdemiroğlu’nu baskı altına aldı. Burada Osmanlı birlikleri Kırım kuvvetlerinin Osmanlı’ya yardıma gelmesiyle rahatlamıştır. Osmanlılar Adil Giray Han komutasındaki Kırım kuvvetleriyle Şamahı geri aldılar. Fakat 27 Kasım’daki ikinci Şamahı Muharebesi’nde Safevi kuvvetleri Adil Giray ve Piyale Paşa’yı yenip esir etmeye muvaffak oldular. Bunun üzerine Özdemiroğlu artık Şamahı ve Eriş’i tutamayacağını görüp Demirkapı’ya çekilmiştir.
Osmanlı birliklerinin bölgedeki dirayeti sürerken 1579 senesinde Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın öldürülmesinin bu savaşa olumsuz bir tesiri oldu. Ölümünü kimsenin beklemediği Sokullu’nun vefatından sonra sadrazamlık tahtı bir sure boş kaldı. Sokullu’nun öldürülmesiyle hamisiz kalan Mustafa Paşa Şark serdarlığından azledildi gibi Sadrazamda olamadı. Sadrazam olmayı bekleyen Mustafa Paşa için bu durum tam anlamıyla bir hayal kırıklığı oldu. Bundan sonra kaynaklar Paşa’nın üzüntüsünden hastalanıp öldüğünü yazmışlardır.
Yeni Sadrazam Sinan Paşa ilan edildi. Sinan Paşa tüm yetkileri kendinde toplamayı başarmıştı. Bu durum aklını karıştıracak ve artık kendi menfaatleri sonucunda cephe ile ilgilenmemeye başlayacaktır. Bu durum Özdemiroğlu’nu Cephe’de zor durumda bırakmıştır. Zaten kısa bir süre sonra Sinan Paşa barış görüşmeleri bahanesiyle İstanbul’a dönecektir. 1580-1581 yıllarındaki barış görüşmeleri sürerken Safeviler desteksiz kalan Osmanlı birliklerine karşı gizliden gizliye harekete geçmişlerdir. Şirvan’daki Serdar Özdemiroğlu’nun durumu gün geçtikçe zorlaşıyordu. Özdemiroğlu 1581 kışında bir taraftan askerinin iaşesini sağlamaya çalışırken diğer taraftan da Safevilerle mücadele ediyordu.
Sinan Paşa’nın kendi menfaati için Özdemiroğlu’nun yardım taleplerinin Padişaha ulaşmasını engellenmesi ve Şehzade Mehmet’in sünnet düğünü Cephe’nin aksatılmasına neden oldu. Ayrıca söz konusu düğünde Yeniçeri ağası Ferhat Paşa ve Sadrazam Sinan Paşa arasında münakasa yaşanmıştır. Bunu sonucunda Ferhat Paşa hem aşağılanıyor hem de görevinden uzaklaştırılmıştır. Ancak kısa bir süre sonra Özdemiroğlu’nun raporlarından biri Padişaha ulaşmıştır. Cephedeki duruma çok sinirlenen Padişah Sinan Paşa’yı azarlayıp görevinden azletmiştir. Nihayetinde Sinan Paşa’nın yerine Siyavuş Paşa Sadrazam oldu. Yeni sadrazam Irak Cephesine Ferhat Paşa’yı serdar tayin etti.
Merkezde bunlar olurken Özdemiroğlu’nun kötü durumundan kurtarmak adına harekete geçildi ve bölgeye yardımcı kuvvetlerle gönderilmeye başlandı. Bu sayede tahkimatını güçlendiren Özdemiroğlu Demirkapı’dan hareketle Beş Tepe mevkiinde geldi. Burada İmam Kula-Han komutasındaki Safevi ordusuyla karşılaştı. 11 Mayıs 1583 aralarında gerçekleşen muharebede Safevi ordusu kati bir mağlubiyete uğradı. İki tarafın meşaleler yakarak gece de savaşmalarından dolayı bu savaşa “Meşale Savaşı” denildi. Özdemiroğlu Paşa’nın bu galibiyeti, İran üzerine yapılan en önemli seferlerden biridir. Bu zaferden sonra artık Safevi kuvvetlerinin gücü kırıldı. Böylelikle Ferhat Paşa’nın fetihlerinin önü açılmış oldu.
Kanuni döneminde bu bölgelere Osmanlı ordusu defalarca girdi fakat tam manada hakimiyetini kuramadı. Bunun en büyü nedeni halkın Osmanlı yönetimini benimsemeyip direnmesi olarak gözükmesidir. İşte burada dikkatimizi çeken husus değişen savaş sistemidir. Bu dönemde Kanuni dönemindekinden farklı olarak fetih siyasetinde Osmanlı ordusunun gidip bölgeyi alıp tahkim etmesi ve sefer mevsimi bitse dahi bölgede kalmayı amaç edindiğini görüyoruz. Özdemiroğlu ile başlayan bu sistem şimdi de Ferhat Paşa ile devem etmiştir.
Şark Serdar tayin edilen Ferhat Paşa’nın buradaki en önemli faaliyeti Revan’ı fethetmek oldu. Ayrıca burada bir garnizon oluşturarak bölgeyi Osmanlı idaresinde tutmaya yönelik önlemler almıştır.
Siyavuş Paşa’nın ilginç bir sebeple Sadrazamlıktan alınmasından sonra savaş alanlarında gösterdiği büyük başarılardan dolayı Özdemiroğlu Sadrazam olmuştur. Bundan sonra Ferhat Paşa’nın cephedeki görevi sonlandırılıp İstanbul’a gelmesi istenmiştir. Yeni Sadrazam Şark Serdarlığı görevini de üstlenmiştir. Önemli bir ticaret noktası olan Tebriz’in alınması iktisadi hedefleri gerçekleştirmek adına önemli bir konuydu. Bu doğrultuda 22 Eylül 1585 Özdemiroğlu Paşa’nın Tebriz’i fethetmeye muvaffak oldu. Şehirde kale inşasına başlanıp bir ay zarfında ikmal edildi. Ancak bu süreçten sonra Özdemiroğlu hastalanıp ölmüştür. Bu Osmanlı için yeni bir Sadrazam ve yeni bir komutan ataması demekti.
Özdemiroğlu’nun ölümünden sonra Siyavuş Paşa tekrardan sadrazam olurken Ferhat Paşa’yı da Şark Serdarı tayin etmiştir. Özdemiroğlu’nun vefat etmesinden sonra Tebriz’deki Osmanlı kalesi Safeviler tarafından kuşatılmıştır. Bundan sonra Osmanlı tahkimatları gücünü göstermiş 11 ay boyunca kuşatmaya direnilmiştir. Bu tahkimat formülü Safeviler karşısında bölgede tutulmanın anahtarı olarak görülmüştür. Ferhat Paşa’nın Osmanlı birlikleriyle bölgeye gelmesiyle Safeviler kuşatmayı kaldırmak zorunda kalmışlardır. İkinci kez serdar tayin edilen Ferhat Paşa’nın Tebriz’e girmesiyle şehrin kalesi ve harap olan yerleri süratle tamir ettirdi.
Ferhat Paşa Tebriz’i merkez yapak fetih hareketlerini yürütmeye başladı. Gence ve çevresini ele geçirdi. Bundan sonra savaşın başındaki stratejiye geri dönüldüğünü görüyoruz Ferhat Paşa aracılığıyla bölgede ikinci bir cephe açma planı tekrardan gündeme getirip uygulanmaya başlandı. Bağdat tarafından açılan yeni Cepheyle Safeviler iyice sıkıştırılınca zor durumda kalıp barış istediler. Savaşın hedeflenenden uzun sürmesi ve devlet ekonomisi için de yıkım olmaya başlamasıyla Osmanlı da bu duruma sıcak bakmaktaydı. Nihayetinde Safevilerle esir ettikleri Haydar Mirzayı teslim etmek koşuluyla sulh yapıldı. Savaşa Osmanlının istediği şekilde son verildi. 21 Mart 1590’da yapılan antlaşmaya göre göre fethedilen topraklar ve şehirler Osmanlı Devleti’nde kalacak ve Safeviler Anadolu’da Şii propagandasından vazgeçecekti. Böylelikle Hazar ile Karadeniz arasındaki topraklar hedeflendiği gibi Osmanlı hakimiyetine girdi. Bu ele geçirilen alan bugün Türkiye’nin yaklaşık yarısıdır.