Avusturya Savaşlarının Devamı ve Zitvatorok Antlaşması

Yemişçinin safsak tavrı ve Celali İsyanları nedeniyle Avusturya cephesine önem verilememişti. 1604’de de Sadrazam Malkoç Ali Paşa ölünce sadarete ve garp serdarlığına Lala Mehmed Paşa tayin edildi. Onunla birlikte cepheye ağırlık verilmeye başlandı. İlk önce Peşte ardından Vaç kalelerini geri alan serdar, Estargon’u kuşattıysa da yağmur ve kar fırtınalarının başlaması ve askeri muhalefet üzerine Kasım 1604’te Belgrad’a çekilmek zorunda kaldı.
Bu sırada Protestan Macar halkı üzerinde Katolik Avusturya baskısının artması Erdel’in istiklali için mücadele eden ve daha önce Avusturya taraftarı olan Erdel Beyi Bocskai’nin İstanbul’a elçi göndererek yardım istemesine sebep oldu. Krallığının tanınması vaadi üzerine Osmanlı kuvvetleriyle savaşa katıldı.
1605 yazında bir kere daha Estergon üzerine yürüyen Lala Mehemed Paşa önce Vişegrad ve Tepedelen’i ele geçirdi. Böylece zor durumda kalan Estergon müdafileri 4 Kasım 1605’te kaleyi teslim ettiler. Diğer taraftan Bocskai Türk kuvvetlerinin yardımıyla Uyvar’ı alırken Tiryaki Hasan Paşa da Veszprem ve Polota’yı fethetti. Elde edilen bu başarılardan sonra Lala Mehmed Paşa tarafından Etienne Bocskai’a Erdel ve Macar tacı giydirildi. Anadolu’da Celali İsyanlarının tehlikeli bir hal alması diğer taraftan İran cephesinde başarı elde edilememesi üzerine İstanbul’a çağrılan Sadrazam Lala Mehmed Paşa, İran üzerine serdar tayin edildi. Duygusal meselelerinde etkisiyle Macaristan’ı Avusturya istilasından kurtarmayı planlayan Sadrazamın planı yarım kalmıştı. Bu karardan memnun olmayan Mehmed Paşa’nın Padişah nezdindeki teşebbüsleri de bir sonuç vermedi. Daha sonra İran üzerine sefere hazırlanırken 1606’da vefat etmiştir.
Yıllardan beri devam eden Osmanlı-Habsburg savaşlarını bir sonuca bağlamakla görevlendirilen Kuyucu Murat Paşa Budin’e gidip temaslarda bulundu. Her iki tarafında bazı geçici başarılarıyla uzayan savaş doğuda Şah I.Abbas’ın faaliyetlerinin de etkisiyle 1606 yılında 23 günlük bir müzakere sonunda 17 maddelik bir ahidname ile sona erdi. Antlaşma’nın sonuçlarına bakarsak her iki taraf birbirine zarar vermeyecek; çetecilik faaliyetleri karşılıklı olarak engellenecek; esirler bedelleri ödenmek suretiyle karşılıklı olarak değiştirilecek. Avusturya İmparatoru’na artık Kral değil Roma Çasarı diye hitap edilecekti.
Antlaşma her ne kadar Osmanlı lehine gibi görünse de esasen aleyhine olmuştur. Osmanlıyı mali yönden oldukça ağır yükün altına sokan bu savaşın sonunda devlet Kanije ve Eğri dışında yeni toprak kazanamamıştı. Bununla birlikte 1533’de başlayan Avusturya karşısındaki diplomatik üstünlük de ortandan kalktı. Osmanlı Padişahı ile Habsburg İmparatoru eşit kabul edildi. Bu durum Osmanlı dış siyaseti ve diplomasisi açısından yeni bir çağın başladığını göstermektedir.